“RUHLARINIZ BEDENLERİNİZ, BEDENLERİNİZ RUHLARINIZDIR”
Hz. Muhammed’in en çarpıcı hadislerinden biri şöyledir: “Ervahuna eşbahuna, eşbahuna ervahuna”, yani ruhlarınız bedenleriniz, bedenleriniz ruhlarınızdır. Yaklaşık 1400 yıldır künhüne varılamamış, taşıdığı hikmet bir türlü çözülememiş olağanüstü bir yargıdır bu. Öyle sanıyoruz ki daha uzun süre anlaşılamayan hikmetler arasındaki yerini koruyacaktır.
Ruh ve beden oldum olası birbirine zıt iki kavram, varlığın iki zıt yönü gibi algılanmıştır. O kadar ki, birinin varlığı diğerine asla tahammül edememiş, yekdiğerini yok sayacak kadar ileri gitmiştir. Ortaçağ din adamlarının bedene verdiği değer, ezilip susturulması gereken bir varlık olmaktan öte gitmez. Onlara göre Tanrının kutsadığı ruh, şeytanın elinde oyuncak olmuş bedenden çok daha değerlidir. Dünyalık heveslerin ve sonsuz ihtirasların kaynağını kurutmak için bedeni terbiye etmek, her fırsatta yılanın başını ezer gibi onu ezmek gerekir.
Öte yandan günümüz bilimi, ortaçağ din adamlarının tam tersi bir uygulama içindedir. Onlara göre ruhun kayda değer bir özelliği yoktur, elle tutulup gözle görülen beden bilimsel merceğin en iyi müşterisidir. Bedenin istekleri, bedenin mahiyeti elbette ne idiği belirsiz uhrevi bir hasımdan daha üstün tutulacaktır! Tüm bilimsel kurgular bedene göre yapılacak, madde en ince ayrıntısına kadar incelenecek, ille de gerekliyse ruhi fenomenler bile maddenin saçtığı ışıklarla aydınlatılmaya çalışılacaktır. Kısaca ruh, maddenin bir yan ürünü olmaktan öte gidemeyecektir, bu noktada bilim adamının katılığı din adamından daha az değildir.
Okuması yazması bile olmadığı söylenen bir peygamberin, 21. yüzyılda bile ulaşılamamış bir idrak enginliğiyle ruhla bedenin aynı şey olduğunu söylemesi tek kelimeyle mucizedir! Bu olağanüstü tespitte hangi ilahi ilhamın ya da bilginin etkin olduğunu söylemek zordur. Bilinen tek şey, peygamberin bu mucizeyi doğru noktadan kalkarak gerçekleştirdiğidir. Çünkü tevhit inancından yola çıkan birinin, ruh ve bedenin aynı şey olduğunu söylemesi doğaldır. Aslında başka türlü düşünmesi, ruh ve bedeni ayrı şeylermiş gibi değerlendirmesi yanlıştır, çünkü vücut Bir’dir, çok gibi görünenler ise Bir’in tezahürleridir.
Peygamberin “Başlangıçta O vardı ve başka hiçbir şey yoktu” şeklindeki hadisini Hz. Ali’ye nakleden ve fikrini soran sahabiler, ondan şu yanıtı aldılar, “Hala öyledir.” Veliler Şahı peygamberin yargısını onaylamakla kalmamış, başlangıçta da, yaşadığımız şu anda da sadece O vardır, çok gibi görünenler O’nun tezahürüdür demek istemiştir. Tek’lik, sıradan insanın idrak alanına girebilmek için kendini çokluk şeklinde ortaya koymak zorundadır, çünkü insan sınırlı yetenekleriyle Tek’i, yani Tanrının Zatını göremez ve kavrayamaz.
Çağdaş teorik fizikçilerin atom altı dünyadan elde ettikleri bilimsel veriler, peygamberin 1400 sene evvel yaptığı mucizevi tespiti doğrulamaktadır. Gerçi fizikçiler son sözlerini henüz söylemediler, ama gidişat gösteriyor ki evren tümüyle bir Tek’liğin, parçalanmaz ve bölünmez bir Varlığın yansımalarından ibaret. İlerde madde sonuna kadar tüketildiğinde, maddeyi de ruhu da kapsayan tek bir yapı tüm ihtişamıyla gözler önüne serilecek, zıt gibi görünen tüm unsurlar o Bütün’ün içinde yerlerini alacaklar. Eğer tevhit inancı doğruysa (ki biz doğru olduğuna inanıyoruz) böyle olması gerekir. Öyle sanıyoruz ki, insanlar bu gerçeği idrak etmek için fazla beklemeyecek, kısıtlı idraklerinin kıskacından 21. yüzyıl sona ermeden kurtulacaklardır.
Yakın gelecekte, atom altı dünyaya yapılan yolculuk çok ilginç gelişmelere sahne olacak, madde sanılan şeyin son halkasında manaya (ruha) geçiş belirtileri görülecek, büyük olasılıkla maddedeki “ilk zekanın” ya da prensibin, ilahi yasalarla uyum içinde olduğu anlaşılacaktır. Maddeden manaya geçişteki bu gizli kapı, bize tevhit inancının anahtarını da sunacaktır!
Sonuç olarak, bilimin ancak günümüzde el yordamıyla zar zor bulabildiği bir gerçeği, peygamberin 1400 sene evvel ifade etmiş olması tevhit inancının zaferidir. Salt ruha ya da salt maddeye bel bağlayanlar, geç de olsa yanıldıklarını artık anlamalı, tevhit inancı etrafında kenetlenmelidirler. Tanrı bizi din adamının inadından ve bilim adamının aymazlığından korusun. Amin!
Hz. Muhammed’in en çarpıcı hadislerinden biri şöyledir: “Ervahuna eşbahuna, eşbahuna ervahuna”, yani ruhlarınız bedenleriniz, bedenleriniz ruhlarınızdır. Yaklaşık 1400 yıldır künhüne varılamamış, taşıdığı hikmet bir türlü çözülememiş olağanüstü bir yargıdır bu. Öyle sanıyoruz ki daha uzun süre anlaşılamayan hikmetler arasındaki yerini koruyacaktır.
Ruh ve beden oldum olası birbirine zıt iki kavram, varlığın iki zıt yönü gibi algılanmıştır. O kadar ki, birinin varlığı diğerine asla tahammül edememiş, yekdiğerini yok sayacak kadar ileri gitmiştir. Ortaçağ din adamlarının bedene verdiği değer, ezilip susturulması gereken bir varlık olmaktan öte gitmez. Onlara göre Tanrının kutsadığı ruh, şeytanın elinde oyuncak olmuş bedenden çok daha değerlidir. Dünyalık heveslerin ve sonsuz ihtirasların kaynağını kurutmak için bedeni terbiye etmek, her fırsatta yılanın başını ezer gibi onu ezmek gerekir.
Öte yandan günümüz bilimi, ortaçağ din adamlarının tam tersi bir uygulama içindedir. Onlara göre ruhun kayda değer bir özelliği yoktur, elle tutulup gözle görülen beden bilimsel merceğin en iyi müşterisidir. Bedenin istekleri, bedenin mahiyeti elbette ne idiği belirsiz uhrevi bir hasımdan daha üstün tutulacaktır! Tüm bilimsel kurgular bedene göre yapılacak, madde en ince ayrıntısına kadar incelenecek, ille de gerekliyse ruhi fenomenler bile maddenin saçtığı ışıklarla aydınlatılmaya çalışılacaktır. Kısaca ruh, maddenin bir yan ürünü olmaktan öte gidemeyecektir, bu noktada bilim adamının katılığı din adamından daha az değildir.
Okuması yazması bile olmadığı söylenen bir peygamberin, 21. yüzyılda bile ulaşılamamış bir idrak enginliğiyle ruhla bedenin aynı şey olduğunu söylemesi tek kelimeyle mucizedir! Bu olağanüstü tespitte hangi ilahi ilhamın ya da bilginin etkin olduğunu söylemek zordur. Bilinen tek şey, peygamberin bu mucizeyi doğru noktadan kalkarak gerçekleştirdiğidir. Çünkü tevhit inancından yola çıkan birinin, ruh ve bedenin aynı şey olduğunu söylemesi doğaldır. Aslında başka türlü düşünmesi, ruh ve bedeni ayrı şeylermiş gibi değerlendirmesi yanlıştır, çünkü vücut Bir’dir, çok gibi görünenler ise Bir’in tezahürleridir.
Peygamberin “Başlangıçta O vardı ve başka hiçbir şey yoktu” şeklindeki hadisini Hz. Ali’ye nakleden ve fikrini soran sahabiler, ondan şu yanıtı aldılar, “Hala öyledir.” Veliler Şahı peygamberin yargısını onaylamakla kalmamış, başlangıçta da, yaşadığımız şu anda da sadece O vardır, çok gibi görünenler O’nun tezahürüdür demek istemiştir. Tek’lik, sıradan insanın idrak alanına girebilmek için kendini çokluk şeklinde ortaya koymak zorundadır, çünkü insan sınırlı yetenekleriyle Tek’i, yani Tanrının Zatını göremez ve kavrayamaz.
Çağdaş teorik fizikçilerin atom altı dünyadan elde ettikleri bilimsel veriler, peygamberin 1400 sene evvel yaptığı mucizevi tespiti doğrulamaktadır. Gerçi fizikçiler son sözlerini henüz söylemediler, ama gidişat gösteriyor ki evren tümüyle bir Tek’liğin, parçalanmaz ve bölünmez bir Varlığın yansımalarından ibaret. İlerde madde sonuna kadar tüketildiğinde, maddeyi de ruhu da kapsayan tek bir yapı tüm ihtişamıyla gözler önüne serilecek, zıt gibi görünen tüm unsurlar o Bütün’ün içinde yerlerini alacaklar. Eğer tevhit inancı doğruysa (ki biz doğru olduğuna inanıyoruz) böyle olması gerekir. Öyle sanıyoruz ki, insanlar bu gerçeği idrak etmek için fazla beklemeyecek, kısıtlı idraklerinin kıskacından 21. yüzyıl sona ermeden kurtulacaklardır.
Yakın gelecekte, atom altı dünyaya yapılan yolculuk çok ilginç gelişmelere sahne olacak, madde sanılan şeyin son halkasında manaya (ruha) geçiş belirtileri görülecek, büyük olasılıkla maddedeki “ilk zekanın” ya da prensibin, ilahi yasalarla uyum içinde olduğu anlaşılacaktır. Maddeden manaya geçişteki bu gizli kapı, bize tevhit inancının anahtarını da sunacaktır!
Sonuç olarak, bilimin ancak günümüzde el yordamıyla zar zor bulabildiği bir gerçeği, peygamberin 1400 sene evvel ifade etmiş olması tevhit inancının zaferidir. Salt ruha ya da salt maddeye bel bağlayanlar, geç de olsa yanıldıklarını artık anlamalı, tevhit inancı etrafında kenetlenmelidirler. Tanrı bizi din adamının inadından ve bilim adamının aymazlığından korusun. Amin!
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa