Aykırı Yazılar

Bu blogda, 40 yıl boyunca kaleme aldığım makaleleri okuyacaksınız. Genelde tasavvufi konulara eğilen söz konusu yazılar, ezelden beri insanoğlunun aklını kurcalayan bazı temel sorunlara açıklık getirme iddiasındadır.

18 Mart 2008 Salı

İNSAN-I KAMİL ÜSTÜNE

İnsan-ı kamilin gönlü, ha deyince tutuşan çıra gibidir. Sürekli bir halden diğerine geçer ve hallerin gereğini yerine getirmede zorlanmaz. Kah ağlar, kah güler, dünyanın tüm kederleri ve sevinçleri sinesindedir, acı çekenle gözyaşı döker, sevinenle kahkaha atar, tıpkı Yunus’un dediği gibi:

Hak bir gönül verdi bana, ha demeden hayran olur,
Bir dem gelir şadi olur, bir dem gelir giryan olur.


***
Bazen yumulup kabuğuna çekilir, dünyayla ilişiğini keser. Kış mevsimi gibi soğuk, taş gibi duyarsızdır, var mıdır yok mudur bilinmez. Sonra birden hareketlenir, bahar dalları gibi çiçek açar, coşkun sular gibi çağıldar, mest olup kendinden geçer, tıpkı Yunus’un dediği gibi:

Bir dem sanasın kış geldi, şol zemheri olmuş gibi
Bir dem beşaretten doğar, hoş bağ ile bostan olur
.

***
Bazen dilsizleşir, konuşmayı beceremeyen bebeklere benzer, uzak diyarlardan gelmiş suskun garipler gibidir. Derken ansızın dili çözülüverir, dudaklarından hikmet pınarları akmaya başlar, dertlilere, bunalmışlara yol gösterir, tıpkı Yunus’un dediği gibi:

Bir dem gelir söyleyemez, bir sözü şerh eyleyemez
Bir dem dilinden dür döker, dertlilere derman olur.

***
Bazen ululuğun simgesi oluverir, karlı dağlar gibi erişilmezdir. Derken bir hiç olup yerin yedi kat dibine iniverir. Coşup kabardığında her şeyi kucaklayan umman olur, tıpkı Yunus’un dediği gibi:

Bir dem çıkar arş üzere, bir dem iner tahtessera
Bir dem sanasın katredir, bir dem taşar umman olur.

***
O dünya vatandaşıdır, burası benim diyebileceği sabit bir yeri yoktur, körü körüne bir inancı da yoktur, kiliseye de gider, mescide de. Hiçbir düşünce ona yabancı değildir, tıpkı Yunus’un dediği gibi:

Bir dem varır mescitlere, yüz sürer orda yerlere
Bir dem varır deyre girer, İncil okur ruhban olur
.

***
Bazen iyilik perisidir, inancını yitirmişlerin, hayat yorgunlarının acılarını dindirir, onlara yaşam sevinci aşılar. Sonra aniden kibir kalesine çekilir, herkesi küçümser, sıradan insanın idraksizliği ona diken gibi batmaya başlar, tıpkı Yunus’un dediği gibi:

Bir dem gelir İsa gibi ölmüşleri diri kılar,
Bir dem girer kibr evine Firavn ile Haman olur
.

***
Yunus Emre bir nefesinde insan-ı kamili işte böyle anlatıyor. Kimdir bu insan-ı kamil? İlk bakışta, tutarsız ve çelişkili davranışlarda bulunan dengesiz bir insan izlenimi verir. Bu yüzden, tarihteki pek çok insan-ı kamil mecnun (deli) damgasını yemekten kurtulamamıştır. Hatta Yunus’un bu damgadan yakınan bir nefesi bile vardır, şöyle der:

Yar yüreğim yar, gör ki neler var
Bu halk içinde bize güler var.
Ko gülen gülsün, Hak bizim olsun,
Gafil ne bilsin Hakk’ı sever var.

Aslında madalyonun bir yüzünde mecnun, diğer yüzünde insan-ı kamil vardır, ama mecnun aldatıcı bir görüntüdür. Bakmasını bilen, insan-ı kamilin dengesizlikler içinde muhteşem bir denge yarattığını fark eder. Her kılığa giren yapısıyla iyiyi de bilir kötüyü de, kibri de bilir alçakgönüllülüğü de, cehaleti de bilgeliği de, merhameti de acımasızlığı da. Dört dörtlük, her tür duygu ve düşünceyle yüklü bir insandır o. Dengesizliklerin dengeye ulaştığı duraktır, tek kelimeyle dengesiz dengedir!
Ondan bir şey çıkarmak ya da ona bir şey eklemek mümkün değildir, neyse odur. Çıkarılamaz, çünkü fazlalık yoktur. Eklenemez, çünkü hiç kimse ona ek yapacak olgunlukta değildir. Bu haliyle artmayan eksilmeyendir. Artırma ya da eksiltme sıradan insanlar içindir, sıradan insana kendinde olmayan bir paye vermek ya da olanı geri almak her zaman mümkündür. Hiçbir meziyeti olmadığı halde, dünyanın başına bela kesilen diktatörler ya da insanlığa ışık tuttukları halde, sefaletin kucağına itilen alimler gibi. İnsan-ı kamilin yücelmek için bir isteği olmadığı gibi, insanlara yaptığı hizmetin karşılığını almak gibi bir beklentisi de yoktur. Övgüler de, sövgüler de onun zırhını delemez, başkaları için zaaf olan onun için güç kaynağıdır!
Denebilir ki, insan-ı kamil kainatın ruhudur, parçaların içinde toplandığı bütündür. Her insan kendinden bir parça, her yaratık kendinden bir yankı bulabilir onda. Ona göre yaratılış tümüyle saygıdeğerdir, evrende gereksiz hiçbir şey yoktur. Bu yüzden insan-ı kamil her zaman hoşgörülüdür, iyiliği tavsiye eder, ama şeytanı dışlamaz. Fakrı öğütler, ama zengine kin beslemez. Akıllı olmayı önerir, ama aptalı korur, bu yüzden esirgeyen ve bağışlayandır. Birçoklarının sandığı gibi, kötülüğün kökünü kazımak gibi bir takıntısı da yoktur, çünkü iyiliğin ancak kötülük var olduğu sürece ayakta kalabileceğinin bilincindedir. Onun için önemli tek şey vardır, evrendeki dengeyi koruyarak iyinin önünü açmak.

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa