TRAJİK BİR KARŞILAŞMA
Tarihteki pek az karşılaşma Büyük İskender’le Bilge Diyojen’inki kadar ibret vericidir.
Bilinen hikayedir, İskender Korintos’ta Diyojen’le karşılaşır. Belki ona olan hayranlığından, belki bilgelik damarı depreştiğinden, (İskender çağının en ünlü bilgesi Aristo’dan ders almıştır) belki de dünyaya hükmetmenin verdiği alışkanlıktan olsa gerek Diyojen’e şöyle der:
-Dile benden ne dilersen.
Bilge, güneşini kesen hükümdarın kenara çekilmesini işaret ederek lafı gediğine koyar:
- Gölge etme başka ihsan istemem.
Sıradan cahil bir hükümdarın bu yanıtı hak etmesi kadar doğal bir şey olamaz, ama İskender gibi zekası ve ilmiyle tanınan birinin böylesine trajik bir açmaza düşmesi gerçekten ibret vericidir. Bu noktada insanın aklına iki soru geliyor, acaba İskender bilgeyi denemek mi istedi, yoksa dünyaya hükmetmenin verdiği şımarıklıkla haddini mi aştı? Bize göre birinci şık söz konusu bile olamaz, çünkü İskender bilgenin meşrebini, yaşam tarzını pekala biliyordu. “İskender olmasaydım Diyojen olurdum” sözü, bilgeyi çok iyi tanıdığının kanıtıdır. Bu konuda bir fikir verebilmek için Diyojen’in biyografisine kısaca göz atmakta yarar var.
Sinoplu Diyojen, (M.Ö.412-320) yılları arasında yaşamış Kelbiyyun (Kinik) ekolüne mensup bir filozoftur. Bu ekole mensup insanlar, bir köpek gibi doğa yasalarına uygun tarzda yaşar, erdem hariç tüm değerleri küçümserlerdi, kendilerine bu yüzden “köpeksiler” anlamına gelen kelbiyyun da denirdi. Diyojen, yaşamak için insanın ihtiyaçlarını en aza indirmesi gerektiğine inanır, bu yüzden yalınayak gezer, tapınak kapılarında yatar ve bir fıçıda barınırdı. Bir gün çeşmeden avuçlarıyla su içen bir çocuk görmüş, yanında taşıdığı tek malı olan su çanağını bile fırlatıp atmıştı. Sıradan insanları küçümsemek için gün ortasında elinde fenerle sokaklarda dolaşır, “İnsan arıyorum” diye bağırırdı. Eflatun ona Çılgın Sokrates, Epiktetos ise Bilgelik Örneği derdi.
İskender’in bu çapta bir bilgeyi denemeye kalkması, farenin aslana kafa tutması gibi bir şey olur! Geriye kala kala ikinci şık kalıyor, yani İskender haddini bilemedi ve tarihe geçecek trajik bir gaf yaptı. Dünya nimetlerine gönüllü sırt çevirmiş bilgeye verecek bir şeyi olamayacağını düşünemedi. Diyojen’in ondan talep edebileceği tek şey irfan olabilirdi ki, o da İskender’de yoktu.
Diyojen-İskender türü hesaplaşmalar dünyada belki milyonlarca kez tekrarlandı, yine tekrarlanmaya devam edecek. Bir yanda madde aleminin efendileri, diğer yanda mana aleminin sultanları. Bir yanda şöhret ve servet delileri, diğer yanda su içecek tası bile kendine çok görenler. Bir yanda ülkelerin tahtına çöreklenenler, diğer yanda gönüllere taht kuranlar. Maddenin efendileri, çok ender de olsa kendilerine ders veren Diyojenlerle hep karşılaşacak, insanlık ülküsü bu ender yaratılışlı bilgelerin omuzları üstünde yükselmeye devam edecektir. İskender’in kurduğu imparatorluğun yerinde şimdi yeller esmekte, ama Diyojen’in verdiği mesaj hala dimdik ayakta durmaktadır.
İskender ile Diyojen’in karşılaşması, maddeyle mananın boy ölçüşmesidir. Baki olanla fani olanın kantara çekildiği ender anlardan biridir, insanı insan olmaya özendiren bir çıkıştır, insanoğlundaki Rahmani yanın gün ışığına çıktığı andır.
Kıssadan hisse: Günümüzün İskenderleri aman dikkatli olun, aniden çullar içinde bir adam çıkagelir ve size “gölge etme” diyebilir. O zaman paranın da, şan ve şöhretin de satın alamayacağı insanların hala var olduğunu görürsünüz!
Tarihteki pek az karşılaşma Büyük İskender’le Bilge Diyojen’inki kadar ibret vericidir.
Bilinen hikayedir, İskender Korintos’ta Diyojen’le karşılaşır. Belki ona olan hayranlığından, belki bilgelik damarı depreştiğinden, (İskender çağının en ünlü bilgesi Aristo’dan ders almıştır) belki de dünyaya hükmetmenin verdiği alışkanlıktan olsa gerek Diyojen’e şöyle der:
-Dile benden ne dilersen.
Bilge, güneşini kesen hükümdarın kenara çekilmesini işaret ederek lafı gediğine koyar:
- Gölge etme başka ihsan istemem.
Sıradan cahil bir hükümdarın bu yanıtı hak etmesi kadar doğal bir şey olamaz, ama İskender gibi zekası ve ilmiyle tanınan birinin böylesine trajik bir açmaza düşmesi gerçekten ibret vericidir. Bu noktada insanın aklına iki soru geliyor, acaba İskender bilgeyi denemek mi istedi, yoksa dünyaya hükmetmenin verdiği şımarıklıkla haddini mi aştı? Bize göre birinci şık söz konusu bile olamaz, çünkü İskender bilgenin meşrebini, yaşam tarzını pekala biliyordu. “İskender olmasaydım Diyojen olurdum” sözü, bilgeyi çok iyi tanıdığının kanıtıdır. Bu konuda bir fikir verebilmek için Diyojen’in biyografisine kısaca göz atmakta yarar var.
Sinoplu Diyojen, (M.Ö.412-320) yılları arasında yaşamış Kelbiyyun (Kinik) ekolüne mensup bir filozoftur. Bu ekole mensup insanlar, bir köpek gibi doğa yasalarına uygun tarzda yaşar, erdem hariç tüm değerleri küçümserlerdi, kendilerine bu yüzden “köpeksiler” anlamına gelen kelbiyyun da denirdi. Diyojen, yaşamak için insanın ihtiyaçlarını en aza indirmesi gerektiğine inanır, bu yüzden yalınayak gezer, tapınak kapılarında yatar ve bir fıçıda barınırdı. Bir gün çeşmeden avuçlarıyla su içen bir çocuk görmüş, yanında taşıdığı tek malı olan su çanağını bile fırlatıp atmıştı. Sıradan insanları küçümsemek için gün ortasında elinde fenerle sokaklarda dolaşır, “İnsan arıyorum” diye bağırırdı. Eflatun ona Çılgın Sokrates, Epiktetos ise Bilgelik Örneği derdi.
İskender’in bu çapta bir bilgeyi denemeye kalkması, farenin aslana kafa tutması gibi bir şey olur! Geriye kala kala ikinci şık kalıyor, yani İskender haddini bilemedi ve tarihe geçecek trajik bir gaf yaptı. Dünya nimetlerine gönüllü sırt çevirmiş bilgeye verecek bir şeyi olamayacağını düşünemedi. Diyojen’in ondan talep edebileceği tek şey irfan olabilirdi ki, o da İskender’de yoktu.
Diyojen-İskender türü hesaplaşmalar dünyada belki milyonlarca kez tekrarlandı, yine tekrarlanmaya devam edecek. Bir yanda madde aleminin efendileri, diğer yanda mana aleminin sultanları. Bir yanda şöhret ve servet delileri, diğer yanda su içecek tası bile kendine çok görenler. Bir yanda ülkelerin tahtına çöreklenenler, diğer yanda gönüllere taht kuranlar. Maddenin efendileri, çok ender de olsa kendilerine ders veren Diyojenlerle hep karşılaşacak, insanlık ülküsü bu ender yaratılışlı bilgelerin omuzları üstünde yükselmeye devam edecektir. İskender’in kurduğu imparatorluğun yerinde şimdi yeller esmekte, ama Diyojen’in verdiği mesaj hala dimdik ayakta durmaktadır.
İskender ile Diyojen’in karşılaşması, maddeyle mananın boy ölçüşmesidir. Baki olanla fani olanın kantara çekildiği ender anlardan biridir, insanı insan olmaya özendiren bir çıkıştır, insanoğlundaki Rahmani yanın gün ışığına çıktığı andır.
Kıssadan hisse: Günümüzün İskenderleri aman dikkatli olun, aniden çullar içinde bir adam çıkagelir ve size “gölge etme” diyebilir. O zaman paranın da, şan ve şöhretin de satın alamayacağı insanların hala var olduğunu görürsünüz!
1 Yorum:
Hello. This post is likeable, and your blog is very interesting, congratulations :-). I will add in my blogroll =). If possible gives a last there on my blog, it is about the TV de LCD, I hope you enjoy. The address is http://tv-lcd.blogspot.com. A hug.
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa