KORKU İMPARATORLUĞU!
Sevginin zıddının nefret olduğu söylenir, oysa sevginin zıddı korkudur, çünkü insan sevmediği ve bilmediği şeyden korkar. Sevginin olmadığı yerde mutlaka cehaletin büyük çocuğu korku boy gösterir, sevgi ise bilginin çocuğudur. Kısaca, cehalet korkuyu, korku da tüm negatif duyguları üretir. Nefret, kin, kıskançlık, acımasızlık ve hoşgörüsüzlük korkunun ürettiği olumsuz duygulardır.
Günümüzdeki haliyle dünya bir korku imparatorluğudur, çünkü sevgiden yoksundur. Bilinen tarih boyunca insanoğlunun oluşturduğu tüm kurumlar korkunun eseridir. Ordular, vatanı kaybetme korkusunun ürünüdür. Polis, malı ve canı yitirme korkusunun ürünüdür. Adalet kurumu, kişisel kazanımları kaybetme korkusunun ürünüdür. Sağlık kurumları, hastalık ve ölüm korkusunun ürünüdür. Sigorta kurumları, zarara uğrama korkusunun ürünüdür. Evler ve apartmanlar, doğadan korkmanın ürünüdür. Ambar ve depolar, aç kalma korkusunun ürünüdür. Biriktirilmiş mal ve servet, gelecek korkusunun ürünüdür. Nesli sürdürme, yok olma korkusunun ürünüdür. Silahlar, can ve mal korkusunun ürünüdür. Okullar, cahil kalma korkusunun ürünüdür. Müzeler geçmişi unutma, kütüphanelerse bilgiyi yitirme korkusunun ürünüdür. Dostluk ve arkadaşlıklar bile, yalnızlık korkusunun ürünüdür. Liste böylece uzayıp gider.
Korku insanın yaşamını öylesine kuşatmıştır ki, sevgi hepten unutulmuş, ismi var cismi yok bir kavrama dönüşmüştür. Nerdeyse sevgiye dayanan tek bir kurum bile yoktur dünyada. Çocuk esirgeme ve yoksullara yardım kurumları bir merhamet gösterisi olmaktan öte gidememekte, bencilliğin günah çıkarma yerleri gibi işlev görmektedir. Tuzu kuruların merhamet gösterisi, vicdanlarını rahatlatmak için uydurdukları meşgaleden başka bir şey değildir. Toplumda açtıkları binlerce yaradan birini tamir ediyor gibi yapmak bazılarının vicdanını rahatlatabilir, ama insanın hemcinsine duyduğu sevgisizliği yok edemez. Egonun tutkuları devam ettiği sürece, yoksullara dağıtılan bir tas çorba ne dünyayı kurtarabilir, ne de insanı daha insan yapabilir.
Korku sevginin yokluğudur, yani bir boşluktur. Dünya uygarlığının bir boşluk, bir gölge üzerine bina edilmesi elbette insanlık adına utanç vericidir. İnsanoğlu nefsinin kurbanı olmuş, Tanrısal benliğini hepten unutmuştur. Fethetmeye geldiği madde tarafından yutulmuş, kendini bedenden ibaret sanan bir zavallılığa mahkum olmuştur.
Ruhunu inkar ederek insanlık hiçbir yere varamaz, varsa varsa maddenin korkuya dayalı imparatorluğuna varabilir. Korku üzerine kurulan bir uygarlığın sonu hüsrandır. İnsanlık bu gerçeği görmemekte ısrar ediyor, ama olaylar başına vura vura doğruyu öğretecek ve insan ezelde çizilmiş kaderine er geç sahip çıkacaktır.
Sevginin zıddının nefret olduğu söylenir, oysa sevginin zıddı korkudur, çünkü insan sevmediği ve bilmediği şeyden korkar. Sevginin olmadığı yerde mutlaka cehaletin büyük çocuğu korku boy gösterir, sevgi ise bilginin çocuğudur. Kısaca, cehalet korkuyu, korku da tüm negatif duyguları üretir. Nefret, kin, kıskançlık, acımasızlık ve hoşgörüsüzlük korkunun ürettiği olumsuz duygulardır.
Günümüzdeki haliyle dünya bir korku imparatorluğudur, çünkü sevgiden yoksundur. Bilinen tarih boyunca insanoğlunun oluşturduğu tüm kurumlar korkunun eseridir. Ordular, vatanı kaybetme korkusunun ürünüdür. Polis, malı ve canı yitirme korkusunun ürünüdür. Adalet kurumu, kişisel kazanımları kaybetme korkusunun ürünüdür. Sağlık kurumları, hastalık ve ölüm korkusunun ürünüdür. Sigorta kurumları, zarara uğrama korkusunun ürünüdür. Evler ve apartmanlar, doğadan korkmanın ürünüdür. Ambar ve depolar, aç kalma korkusunun ürünüdür. Biriktirilmiş mal ve servet, gelecek korkusunun ürünüdür. Nesli sürdürme, yok olma korkusunun ürünüdür. Silahlar, can ve mal korkusunun ürünüdür. Okullar, cahil kalma korkusunun ürünüdür. Müzeler geçmişi unutma, kütüphanelerse bilgiyi yitirme korkusunun ürünüdür. Dostluk ve arkadaşlıklar bile, yalnızlık korkusunun ürünüdür. Liste böylece uzayıp gider.
Korku insanın yaşamını öylesine kuşatmıştır ki, sevgi hepten unutulmuş, ismi var cismi yok bir kavrama dönüşmüştür. Nerdeyse sevgiye dayanan tek bir kurum bile yoktur dünyada. Çocuk esirgeme ve yoksullara yardım kurumları bir merhamet gösterisi olmaktan öte gidememekte, bencilliğin günah çıkarma yerleri gibi işlev görmektedir. Tuzu kuruların merhamet gösterisi, vicdanlarını rahatlatmak için uydurdukları meşgaleden başka bir şey değildir. Toplumda açtıkları binlerce yaradan birini tamir ediyor gibi yapmak bazılarının vicdanını rahatlatabilir, ama insanın hemcinsine duyduğu sevgisizliği yok edemez. Egonun tutkuları devam ettiği sürece, yoksullara dağıtılan bir tas çorba ne dünyayı kurtarabilir, ne de insanı daha insan yapabilir.
Korku sevginin yokluğudur, yani bir boşluktur. Dünya uygarlığının bir boşluk, bir gölge üzerine bina edilmesi elbette insanlık adına utanç vericidir. İnsanoğlu nefsinin kurbanı olmuş, Tanrısal benliğini hepten unutmuştur. Fethetmeye geldiği madde tarafından yutulmuş, kendini bedenden ibaret sanan bir zavallılığa mahkum olmuştur.
Ruhunu inkar ederek insanlık hiçbir yere varamaz, varsa varsa maddenin korkuya dayalı imparatorluğuna varabilir. Korku üzerine kurulan bir uygarlığın sonu hüsrandır. İnsanlık bu gerçeği görmemekte ısrar ediyor, ama olaylar başına vura vura doğruyu öğretecek ve insan ezelde çizilmiş kaderine er geç sahip çıkacaktır.
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa