Aykırı Yazılar

Bu blogda, 40 yıl boyunca kaleme aldığım makaleleri okuyacaksınız. Genelde tasavvufi konulara eğilen söz konusu yazılar, ezelden beri insanoğlunun aklını kurcalayan bazı temel sorunlara açıklık getirme iddiasındadır.

20 Temmuz 2007 Cuma

İNSAN İZM’LERE SIĞMAZ

Yüzlercesi geldi geçti, daha yüzlercesi gelip geçecek, ama insanın hiçbir izm’e, hiçbir kalıba sığmadığı görülecektir. İnsanoğlunun bu huzursuz yapısı, sınırlı kalıp ve düşünceleri parçalayan uyumsuz yanı bir dezavantaj gibi takdim edilmiştir. Oysa her seferinde kendine giydirilen deli gömleğini paralaması onu benzersiz yapan bir özelliktir. Bir şablon gibi kesin olmayı içine sindirememesi, düşünce duraklarına uğramakla birlikte hiçbirinde karar kılamaması, insana Tanrıdan kalma bir miras olsa gerek!
Tarih, insanın köle gibi yaşadığı çağların tanığıdır. İnsan hayatının senyörün iki dudağı arasına sıkıştırılıp mal gibi alınıp satıldığı, sorgusuz sualsiz katledildiği, hayvandan bile değersiz olduğu çağların! Kara fakirliğin kölelikle iç içe olduğu bu dönemi sonunda tarihin çöplüğüne gömdü insanoğlu. Hemen ardından sözüm ona hürriyet verildi kölelere, on iki yaşındaki çocukları bile atölyelerde ölesiye çalıştırma hürriyeti! Kazanma hırsının azgınlığı, en güçlü olma tutkusuyla birleşince, kölelik günlerine rahmet okutacak bir sömürü çarkının dişlileri arasında ufalanıp gitti insan. Kuru ekmeğe muhtaç olanların yanı başında yedi ceddine yetecek kadar servet biriktirenler, karnını doyurmak için etini satanların yanı başında har vurup harman savuranlar peyda oldu. Emek verip nimeti ortaya getirenler pastadan o kadar küçük pay aldılar ki, isyan etmek artık farz oldu, sonunda bu acımasız sömürü çarkını da kırdı insanoğlu.
Daha sonra sömürüye dur denen çağlar geldi, aşırı servet biriktirme hırsı çeşitli yollarla dizginlendi, bireyler arasındaki sosyal uçurum kapatıldı, sokaklar dilencilerden, genelevleri etini satan kadınlardan temizlendi ve insanların geleceği olabildiğince garanti altına alındı. Ne var ki servet edinme hırsı törpülenen insan eskisi kadar gayretle çalışmadı, sosyal devletin olanaklarını tüketerek yan gelip yattı. Gelecekte verimli olacak bir düzeni, egosunu tatmin etmediği için kendi elleriyle iflasa sürükledi. İnsan ilahi yasaları da eğip büktü, binlerce yılın ürünü olan kendi yasalarını da, işine geleni kabul etti, işine gelmeyeni kaldırıp attı.
Sonuç olarak, insan çok karmaşık, çok uyumsuz bir varlık denebilir. Yanıtlanması gereken soru şudur: İnsan ne zaman yaratılışına uygun bir kalıba dökülecek? Bu sorunun yanıtı maalesef olumsuzdur, hiçbir zaman! Bir kalıba döküldüğü an insan biter, çünkü dünyaya geliş nedeni bir kalıpta çakılıp kalmak değil, tüm kalıpları deneyerek olgunlaşmaktır. Başka bir deyişle, insan-ı kamil oluncaya kadar iyiyle kötünün, doğruyla yanlışın salıncağında salınıp duracaktır. Peki kimdir bu insan-ı kamil? Uğruna bunca ıstırap çekilen hedef neden bu kadar kıymetli?
İnsan-ı kamil durgun sular gibidir, her kalıba rahatlıkla dökülebilir, en çetrefil durumlara bile uyum sağlayabilir. Onun indinde iyiyle kötünün, doğruyla yanlışın hiçbir farkı yoktur. Kozmik sistemin ve insan ruhunun en ince sırlarına vakıftır. Kalıba dökülmenin eşyanın tabiatına aykırı olduğunu, devinmeyenin ölü sayılacağını bilir. Uyumun da uyumsuzluğun da aynı kozmik yasaya hizmet ettiğini idrak etmiştir, bu yüzden hemcinslerini hoşgörür. Ona perdeli olan hiçbir şey yoktur. Döküldüğü her kalıbı kıran, hiçbir izm’e sığmayan insan, ancak ona ulaşabildiği zaman kurtulacak, ancak onun idrakini yakaladığı zaman uyum denen şeyin ne olduğunu kavrayacaktır. Aksi takdirde döküldüğü her kalıbı kırarak evrenin sonsuzluğunda devinip duracaktır.


0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa