“ALLAH’IN MEKRİ VARDIR !”
Kuran’ın Ali İmran suresinin 54. ayetinde şöyle denir: “ (Yahudiler) tuzak kurdular, Allah da onların tuzaklarını bozdu. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.” Bu ayetten de anlıyoruz ki Allah tuzak kurabilir, hile yapabilir, çünkü mekr sözcüğü Arapça’da tuzak, hile anlamına geliyor. Allah ve hile yan yana gelmesi güç kavramlar olmasına rağmen, Allah’ın kendine iftira edemeyeceğini varsayarak konu üzerinde en azından ciddi şekilde düşünmek gerekir.
Kısa bir araştırma, Allah’ın hilesinin Yahudilerle sınırlı olmayıp aslında tüm kozmik sistemi kuşattığını ve hilenin sistemli bir şekilde işlediğini gösteriyor. Örneğin insanla ilgili olarak hilenin iki kutbu var, madde ve mana. Tanrı maddeye gark ettiği kulundan manayı, manaya gark ettiği kulundan da maddeyi esirgiyor, daha doğrusu insanoğlunun yaptığı tercihi baz alarak bir denge oluşturuyor.
Maddi servete gark edilen her insan, kendini Tanrının sevgili kulu zanneder, servetini korumak için hemcinslerini itip kakar, daha fazla kazanmak için önüne geleni sömürür, en yakınlarını bile incitmekten çekinmez, hatta yaşamın anlamını servet edinmeye indirger. Bu yapıdaki insan servete sahip olmuş, ama tüm insani duygularını (mana) yitirmiştir. Öte yandan, başı dertten kurtulmayan kara fakir acılar içindedir, rahat yüzü görmediği için kendini Tanrının lanetli kulu sanır. Oysa kalbi yumuşaktır, çileler ruhunu olgunlaştırmış, insani duyguları gelişmiştir. Aslında Tanrı hem maddeyi, hem de manayı aynı mesafede tutar, seçimi yapan insandır. Kısaca, Tanrının hilesi dediğimiz şey, kozmik enerjinin birini talep edenden diğerini esirgemesidir, çünkü enerji herkese istediği şeyi verir.
Sıradan insanın bu gerçeğin farkında olmaması durumu değiştirmez, yasa olanca dakikliğiyle işler. Manayı sahiplenenler maddeyi, maddeyi sahiplenenlerse manayı yitirirler. İşe bu açıdan bakıldığında, hayır sandığımız birçok şeyin aslında şer, şer sandığımız şeylerin ise hayır olduğunu fark ederiz. Kuran’ın Bakara suresindeki bir ayet bu şaşmaz işleyişi şu şekilde dile getirir: “Hoşunuza gitmeyen nice şeyler vardır ki sizin için hayırlıdır ve size hoş gelen nice şeyler vardır ki sizin için şerdir, Allah bilir, siz bilmezsiniz.” Hz. İsa da dağdaki vaazında bu konuya şöyle vurgu yapar: “Ne mutlu ruhta fakir (alçakgönüllü) olanlara, çünkü göklerin melekutu onlarındır. Ne mutlu yaslı olanlara, çünkü onlar teselli edilecekler. Ne mutlu merhametli olanlara, çünkü onlara merhamet edilecek.”
Hz İsa’nın tam da anlatmaya çalıştığımız konuya açıklık getiren çok çarpıcı bir başka sözü daha var. Haça gerilmeden önce talebelerine şöyle diyor: “Beni izleyecek olan kendini inkar etsin, haçını sırtlayıp ardımca yürüsün. Zira kim canını kurtarmak isterse onu yitirecek, canını benim uğrumda veren onu bulacaktır. İnsan tüm dünyayı kazanıp da canını (ruhunu) yitirirse ne kar eder?” Ayetler yoruma gerek bırakmayacak kadar açık. Peygamber, bedenini kurtarmak isteyenler canını (ruhunu) yitirecek diyerek Tanrının hilesine (mekrine) dikkat çekiyor.
İncil’de Tanrının hilesine vurgu yapan bir diğer olay da şudur: Çok zengin bir adam, Hz. İsa’ya ebedi bir hayatı olması için ne yapması gerektiğini sorar. Peygamber, malını mülkünü satıp parayı fakirlere dağıtmasını ve ardınca gelmesini önerir. Zengin bu teklifi duyunca kederlenip sırtını dönerek uzaklaşır. İsa öğrencilerine dönüp “Devenin iğne deliğinden geçmesi, zengin adamın Allah’ın melekutuna girmesinden daha kolaydır” der. Peygamber, Tanrının tuzağına düşmüş zenginin, servetini bağışlayıp manevi değerlere sarılmasının ne denli zor olduğunu anlatmak istemektedir. Hz. İsa’nın şu ünlü özdeyişi de Tanrının hilesini en veciz şekilde dile getirir. “Birinciler sonuncu, sonuncular birinci olacak.” Yani bu dünyada birinci sanılan, serveti ve sosyal konumundan ötürü itibar gören öte tarafta sonuncu olacak, bu dünyada ezilen, horlanan, itilip kakılan ve sonuncu olansa öte tarafta birinci olacak demektir bu. Tanrının hilesinin dünyada ve öte alemde tersine işlediğini, bu dünyada insana verilen değerle, öte tarafta verilen değerin aynı olmadığını bundan daha iyi hangi cümle anlatabilir?
Öte yandan, yaratılış olayı bile Tanrının hilesini onaylayan bir model sunmaktadır bize, çünkü yaratılışta eşitlik yoktur. Kimi zengin kimi fakir, kimi güzel kimi çirkin, kimi güçlü kimi de zayıftır. Acaba bu eşitsizlik adil Tanrı tarafından nasıl gideriliyor? Dünyada zengin olan ruhunu fakirleştirip öte tarafta hepten fakir mi kalıyor? Dünyada güzel olan gurura kapılıp nefsini yücelterek öte tarafta hepten çirkinleşiyor mu? Dünyada güçlü kuvvetli olan, gücün verdiği cesaretle haksızlıklar yapıp öte tarafta hepten zayıflıyor mu? Acaba Tanrının hilesi verdiğini sandığımızda alarak, aldığını sandığımızda vererek mi tecelli ediyor?
Öyleyse, servetten nasipsiz fakir, ruhunun olgunlaşması için Tanrının kendine bir fırsat sunduğunu bilmelidir. Güzellikten nasipsiz insan, alçakgönüllülük gibi bir erdemi yakalama şansına daha yakın olduğu için sevinmelidir. Güçsüz yaratılan kişi, başkalarını itip kakma şansı kendine tanınmadığı için şükretmelidir. Kaplumbağa yavaş olduğu için üzülmemelidir, çünkü karşılığında uzun bir ömür verilmiştir. Kuşlar hızlarıyla övünmemelidir, çünkü ömürleri kısaltılmıştır. Taşlar dayanıklılıklarıyla gurur duymamalıdır, çünkü hareket yetenekleri sıfırlanmıştır. Hayvanlar düşünemedikleri için hayıflanmamalıdır, çünkü içgüdüleri güçlendirilmiştir. İnsanlar düşünebildikleri için övünmemelidir, çünkü sır perdeleriyle kuşatılmışlardır. Yaratılıştaki her pozitif özellik, negatif bir özellikle dengelenmiştir, çünkü Tanrı hile yapanların en hayırlısıdır!
Tanrının hilesine vurgu yapan bazı Kuran ayetlerini sıralayarak yazımıza son verelim: “Nefsani arzulara, kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı. Bunlar, dünya hayatının geçici menfaatleridir. Halbuki varılacak güzel yer Allah’ın katındadır” (Ali İmran Suresi 14. Ayet). “Hiçbir kimse yok ki ölümü Allah’ın iznine bağlı olmasın, (ölüm) belli bir süreye göre yazılmıştır. Her kim dünya nimetini isterse kendisine ondan veririz, kim de ahiret sevabını isterse ona da ondan veririz. Biz şükredenleri mükafatlandıracağız” (Ali İmran Suresi 145. Ayet). “İnkarcıların (refah içinde) diyar diyar dolaşması sakın seni aldatmasın. Azıcık bir menfaattir o. Sonra onların varacakları yer cehennemdir, o ne kötü varış yeridir” (Ali İmran Suresi 196. 197. Ayetler). Görüldüğü gibi, yukarıdaki ayetlerde (altı çizili yerler) Tanrının hilesine göndermeler yapılıyor. Kutsal kitaplardan verdiğimiz bu örneklerin savımızı yeterince kanıtladığını sanıyoruz.
Kuran’ın Ali İmran suresinin 54. ayetinde şöyle denir: “ (Yahudiler) tuzak kurdular, Allah da onların tuzaklarını bozdu. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.” Bu ayetten de anlıyoruz ki Allah tuzak kurabilir, hile yapabilir, çünkü mekr sözcüğü Arapça’da tuzak, hile anlamına geliyor. Allah ve hile yan yana gelmesi güç kavramlar olmasına rağmen, Allah’ın kendine iftira edemeyeceğini varsayarak konu üzerinde en azından ciddi şekilde düşünmek gerekir.
Kısa bir araştırma, Allah’ın hilesinin Yahudilerle sınırlı olmayıp aslında tüm kozmik sistemi kuşattığını ve hilenin sistemli bir şekilde işlediğini gösteriyor. Örneğin insanla ilgili olarak hilenin iki kutbu var, madde ve mana. Tanrı maddeye gark ettiği kulundan manayı, manaya gark ettiği kulundan da maddeyi esirgiyor, daha doğrusu insanoğlunun yaptığı tercihi baz alarak bir denge oluşturuyor.
Maddi servete gark edilen her insan, kendini Tanrının sevgili kulu zanneder, servetini korumak için hemcinslerini itip kakar, daha fazla kazanmak için önüne geleni sömürür, en yakınlarını bile incitmekten çekinmez, hatta yaşamın anlamını servet edinmeye indirger. Bu yapıdaki insan servete sahip olmuş, ama tüm insani duygularını (mana) yitirmiştir. Öte yandan, başı dertten kurtulmayan kara fakir acılar içindedir, rahat yüzü görmediği için kendini Tanrının lanetli kulu sanır. Oysa kalbi yumuşaktır, çileler ruhunu olgunlaştırmış, insani duyguları gelişmiştir. Aslında Tanrı hem maddeyi, hem de manayı aynı mesafede tutar, seçimi yapan insandır. Kısaca, Tanrının hilesi dediğimiz şey, kozmik enerjinin birini talep edenden diğerini esirgemesidir, çünkü enerji herkese istediği şeyi verir.
Sıradan insanın bu gerçeğin farkında olmaması durumu değiştirmez, yasa olanca dakikliğiyle işler. Manayı sahiplenenler maddeyi, maddeyi sahiplenenlerse manayı yitirirler. İşe bu açıdan bakıldığında, hayır sandığımız birçok şeyin aslında şer, şer sandığımız şeylerin ise hayır olduğunu fark ederiz. Kuran’ın Bakara suresindeki bir ayet bu şaşmaz işleyişi şu şekilde dile getirir: “Hoşunuza gitmeyen nice şeyler vardır ki sizin için hayırlıdır ve size hoş gelen nice şeyler vardır ki sizin için şerdir, Allah bilir, siz bilmezsiniz.” Hz. İsa da dağdaki vaazında bu konuya şöyle vurgu yapar: “Ne mutlu ruhta fakir (alçakgönüllü) olanlara, çünkü göklerin melekutu onlarındır. Ne mutlu yaslı olanlara, çünkü onlar teselli edilecekler. Ne mutlu merhametli olanlara, çünkü onlara merhamet edilecek.”
Hz İsa’nın tam da anlatmaya çalıştığımız konuya açıklık getiren çok çarpıcı bir başka sözü daha var. Haça gerilmeden önce talebelerine şöyle diyor: “Beni izleyecek olan kendini inkar etsin, haçını sırtlayıp ardımca yürüsün. Zira kim canını kurtarmak isterse onu yitirecek, canını benim uğrumda veren onu bulacaktır. İnsan tüm dünyayı kazanıp da canını (ruhunu) yitirirse ne kar eder?” Ayetler yoruma gerek bırakmayacak kadar açık. Peygamber, bedenini kurtarmak isteyenler canını (ruhunu) yitirecek diyerek Tanrının hilesine (mekrine) dikkat çekiyor.
İncil’de Tanrının hilesine vurgu yapan bir diğer olay da şudur: Çok zengin bir adam, Hz. İsa’ya ebedi bir hayatı olması için ne yapması gerektiğini sorar. Peygamber, malını mülkünü satıp parayı fakirlere dağıtmasını ve ardınca gelmesini önerir. Zengin bu teklifi duyunca kederlenip sırtını dönerek uzaklaşır. İsa öğrencilerine dönüp “Devenin iğne deliğinden geçmesi, zengin adamın Allah’ın melekutuna girmesinden daha kolaydır” der. Peygamber, Tanrının tuzağına düşmüş zenginin, servetini bağışlayıp manevi değerlere sarılmasının ne denli zor olduğunu anlatmak istemektedir. Hz. İsa’nın şu ünlü özdeyişi de Tanrının hilesini en veciz şekilde dile getirir. “Birinciler sonuncu, sonuncular birinci olacak.” Yani bu dünyada birinci sanılan, serveti ve sosyal konumundan ötürü itibar gören öte tarafta sonuncu olacak, bu dünyada ezilen, horlanan, itilip kakılan ve sonuncu olansa öte tarafta birinci olacak demektir bu. Tanrının hilesinin dünyada ve öte alemde tersine işlediğini, bu dünyada insana verilen değerle, öte tarafta verilen değerin aynı olmadığını bundan daha iyi hangi cümle anlatabilir?
Öte yandan, yaratılış olayı bile Tanrının hilesini onaylayan bir model sunmaktadır bize, çünkü yaratılışta eşitlik yoktur. Kimi zengin kimi fakir, kimi güzel kimi çirkin, kimi güçlü kimi de zayıftır. Acaba bu eşitsizlik adil Tanrı tarafından nasıl gideriliyor? Dünyada zengin olan ruhunu fakirleştirip öte tarafta hepten fakir mi kalıyor? Dünyada güzel olan gurura kapılıp nefsini yücelterek öte tarafta hepten çirkinleşiyor mu? Dünyada güçlü kuvvetli olan, gücün verdiği cesaretle haksızlıklar yapıp öte tarafta hepten zayıflıyor mu? Acaba Tanrının hilesi verdiğini sandığımızda alarak, aldığını sandığımızda vererek mi tecelli ediyor?
Öyleyse, servetten nasipsiz fakir, ruhunun olgunlaşması için Tanrının kendine bir fırsat sunduğunu bilmelidir. Güzellikten nasipsiz insan, alçakgönüllülük gibi bir erdemi yakalama şansına daha yakın olduğu için sevinmelidir. Güçsüz yaratılan kişi, başkalarını itip kakma şansı kendine tanınmadığı için şükretmelidir. Kaplumbağa yavaş olduğu için üzülmemelidir, çünkü karşılığında uzun bir ömür verilmiştir. Kuşlar hızlarıyla övünmemelidir, çünkü ömürleri kısaltılmıştır. Taşlar dayanıklılıklarıyla gurur duymamalıdır, çünkü hareket yetenekleri sıfırlanmıştır. Hayvanlar düşünemedikleri için hayıflanmamalıdır, çünkü içgüdüleri güçlendirilmiştir. İnsanlar düşünebildikleri için övünmemelidir, çünkü sır perdeleriyle kuşatılmışlardır. Yaratılıştaki her pozitif özellik, negatif bir özellikle dengelenmiştir, çünkü Tanrı hile yapanların en hayırlısıdır!
Tanrının hilesine vurgu yapan bazı Kuran ayetlerini sıralayarak yazımıza son verelim: “Nefsani arzulara, kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı. Bunlar, dünya hayatının geçici menfaatleridir. Halbuki varılacak güzel yer Allah’ın katındadır” (Ali İmran Suresi 14. Ayet). “Hiçbir kimse yok ki ölümü Allah’ın iznine bağlı olmasın, (ölüm) belli bir süreye göre yazılmıştır. Her kim dünya nimetini isterse kendisine ondan veririz, kim de ahiret sevabını isterse ona da ondan veririz. Biz şükredenleri mükafatlandıracağız” (Ali İmran Suresi 145. Ayet). “İnkarcıların (refah içinde) diyar diyar dolaşması sakın seni aldatmasın. Azıcık bir menfaattir o. Sonra onların varacakları yer cehennemdir, o ne kötü varış yeridir” (Ali İmran Suresi 196. 197. Ayetler). Görüldüğü gibi, yukarıdaki ayetlerde (altı çizili yerler) Tanrının hilesine göndermeler yapılıyor. Kutsal kitaplardan verdiğimiz bu örneklerin savımızı yeterince kanıtladığını sanıyoruz.
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa