Aykırı Yazılar

Bu blogda, 40 yıl boyunca kaleme aldığım makaleleri okuyacaksınız. Genelde tasavvufi konulara eğilen söz konusu yazılar, ezelden beri insanoğlunun aklını kurcalayan bazı temel sorunlara açıklık getirme iddiasındadır.

21 Mayıs 2007 Pazartesi

MUTSUZLUĞUN KAYNAĞI

Bir imaret göster bana ki sonu viran olmaya,
Kazan şol malı ki senden dökülüp geri kalmaya.
Yunus Emre

Peygamber asasıyla kumun üstüne bir kare çizdi, karenin tam ortasına bir çarpı işareti koydu, sonra karenin dışına doğru düz bir çizgi çekti, çizginin karenin içinde kalan kısmını dikey olarak kesen birkaç çizgi daha ilave etti. Meraklı ve şaşkın bakışlarla ne yaptığını izleyen kalabalığa dönüp karenin ortasındaki çarpı işaretini göstererek şöyle dedi:
- Bu insandır, şu gördüğünüz kare de ölümdür. Kareyi delip boşluğa uzanan çizgi ise, insanoğlunun bitmez tükenmez istekleridir.
Sonra asasını karenin içinde istek çizgisini dikey olarak kesen çizgilerin üstüne koyarak devam etti:
- Bu küçük çizgiler, yaşamı boyunca insanın başına gelecek kaza ve belalardır. İnsan bunlardan birini atlatabilse diğerine yakalanır, onu da atlatsa bu sefer ötekine takılır. Hepsini atlatmayı başarsa bile şu ölüm karesini aşamaz, çünkü ondan kurtuluş yoktur.
Yaklaşık 1400 sene evvel Arabistan kumlarına çizilen ve çok sıradan gibi görünen bu şeklin, insanoğlunun milyonlarca yıllık serüvenini özetlediğini ve en önemli sorunlarından birine ışık tuttuğunu görmemek için insanın kör olması gerekir.
Söz konusu şeklin en önemli özelliği, girift bir sorunu alabildiğine basite indirgemede gösterdiği maharettir. Ancak olağanüstü bir dehanın başarabileceği bu sadeleştirme, çetrefil bir sorunu anlamada insana büyük kolaylık sağlamaktadır. Okuma yazması bile olmayan idraki kıt bir topluma hitap edildiği düşünüldüğünde, sadeleştirmenin ne kadar yerinde olduğu daha iyi anlaşılır.
Peygamberin çizdiği şeklin anlamı yoruma gerek bırakmayacak kadar açık. Şekil, insan ömrünün sınırlılığıyla, isteklerinin sınırsızlığı arasındaki uçuruma dikkat çekiyor. Karşısına çıkan tüm engelleri aşsa bile ölüm çemberini aşamayan insan, sınırlı bir yaşamı olduğunu bile bile kendini sınırsız isteklere kaptırarak mutsuzluğunun kozasını kendi elleriyle örüyor! Gerçekleşmeyen sonsuz istekler, hayal kırıklıkları ve ardından gelen mutsuzluk. Bazı istekler gerçekleşse bile değişen bir şey olmuyor, çünkü gerçekleşen isteklerin yerini gerçekleşmeyen yeni istekler alıyor ve bu ölüme kadar böylece sürüp gidiyor. İstekler, istekler, hep yeni istekler, gerçekleşmesi imkansız istekler, kaçınılmaz olarak ölümle noktalanacak sonsuz istekler!
Peki çözüm nedir? Eğer ölüm değiştirilemez ve ertelenemez bir yazgıysa (ki öyledir), değiştirilebilecek olanı değiştirmekten başka çare yoktur, yani istekleri tıpkı yaşam gibi sınırlı tutmak gerekir. Sınırlı yaşam için sınırlı istek, işte çözüm budur. İşe bu açıdan bakıldığında, peygamber ve ermişlerin cümle isteklerden yüz çevirmelerini bazı ahlak kurallarına bağlamak veya Allah adamlığının gereği saymak çok kısır bir görüştür. Aslında onlar mutsuz olmamak için isteklerini sınırlamayı içlerine sindirmiş, ömrün kısalığıyla istekler arasında bir denge kurmuşlardır. Bu tür insanlara yamanan olağanüstülük yakıştırmaları, aczimizin ifadesinden başka bir şey değildir. Öte yandan, isteklerini en aza indirdikleri için işlevlerini asla yitirmemiş, mutsuz da olmamışlardır. Aksine, “Fakrım benim övüncümdür” diyenler, sıradan insanların rüyalarında bile göremeyecekleri manevi mutluluk mertebelerine yükselmişlerdir. Hiç değişmeyen evren yasası, yükselenin alçaltılacağını, alçaltılanın ise yükseltileceğini söyler!
Sonuç olarak, mutsuzluk halkasını boynumuza kendi ellerimizle takarız. İsteklerimizin sonsuzluğuna attığımız her kulaç, bizi yeni düş kırıklıklarına hazırlar, düş kırıklıklarımız ise mutsuzluğumuzun ayak sesleridir! İstekler çoğaldıkça ayak sesleri de hızlanacak, sonunda mutsuzluk yüreğimize çöreklenecektir. Ne var ki, insanoğlu her zaman işin kolayına kaçar, mutsuzluğunu kaderine bağlayıp çektiği acılardan Tanrıyı sorumlu tutar, çünkü istekleri gemlemek Tanrıyı suçlamaktan daha zordur. Nefsine söz geçiremeyenler avuçlarını gökyüzüne kaldırıp Tanrıya sitem ederler, ama O gören gözlere ve duyan kulaklara şöyle der:
- Mutsuz olmanızı dileseydim peygamberler gönderir miydim? Arabistan kumlarına çizilen şekle iyi bakın. Kaderiniz üzerinde hiçbir tasarrufum yok benim. Ey acı çeken insanlar, derdinizin dermanı sizdedir!

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa