ÖLÜMDEN SONRA YAŞAM
Ölümden sonra yaşam, binlerce yıldır insanoğlunun kafasını kurcalayıp durur, konuyla ilgili bitmez tükenmez sorular ardarda sıralanır. Herkes bir gün öleceğine göre, dünyada payına yoksulluk ve ıstırap düşenin bu işten çıkarı nedir? Gününü gün eden, ahlak kurallarına aldırış etmeyen insanı nasıl bir ceza bekler? Acaba peygamberler nafile birer avutucu, kutsal kitaplar birer züğürt tesellisi midir?
Ölümden sonra yaşam olmadığına inanan birinin, hangi gerekçeyle yaşamaya devam ettiğini anlamak gerçekten zordur! Eğer yaşam ölümle son buluyorsa, eğer ölümün ötesinde hiçbir şey yoksa, bunca ıstıraba neden katlanmalı? Bu durumda insan bir abese hizmet ediyor demektir, ötesi olmayan bir saçmalığı bu kadar ciddiye alarak yaşamaktansa, intihar etmek daha akıllıca olur! Evrendeki uyumun ve dünya denen muhteşem dekorun bir abese hizmet etmek için meydana getirildiğini söylemek hiç de inandırıcı değil. Ötesi olmayan bir atımlık barut için ne Tanrı bu kadar zahmete girer, ne de insanoğlu bunca çileye katlanır.
Yaşamayı seven öte tarafa inanmasa bile, şuuraltında bir varlık sebebi aramaya devam etmekte, bu konuda bir karar vermeye çalışmaktadır. İntihar edenlerin varlık sebebini yitirmiş kişiler olduğu göz önüne alınacak olursa, yaşamakta direnenler en azından ötesi olmayan bir abesi yaşamadıklarına iğreti de olsa inanmaktadır, aksi takdirde yaşamaları için hiçbir sebep kalmazdı. Örneğin, dürüst kalabilmek için nefsi ve çevresiyle mücadele eden kişi için, ötesi olmayan yaşam dayanılmaz bir işkencedir. İnsan her şeye rağmen yaşamaya devam ediyorsa, derununda bir yerlerde ölümden sonra yaşam olduğuna inanıyor demektir.
Bizim de paylaştığımız bir görüşe göre, deneyimlediğimiz tüm duygu ve düşünceler mikrodalga bedenimize (auramıza) kaydedilmektedir. İyi duygu ve düşünceler pozitif elektrik yükü olarak, kötü duygu ve düşünceler ise negatif elektrik yükü olarak anında bu ışınsal bedene yansır. Dolayısıyla, dünyada yapıp ettiklerimizin hesabını öldükten sonra öte alemde veriyor değiliz, hesabın faturasını giderken yanımızda götürmekteyiz. Ölümle birlikte maddi yaşam sona ermekte, ışınsal bedenle öte alemdeki yaşam başlamaktadır. Bu yüzden, hesabın öte tarafta görüldüğü savı doğru değildir, aksine öte taraftaki yaşam için hesap burada şekillenmektedir.
Kuran’daki bir ayet bu gerçeğe dikkat çekiyor: “Allah nezdinde hak din İslam’dır. Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonradır ki, aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. Allah’ın ayetlerini inkar edenler bilmelidirler ki Allah’ın hesabı çok çabuktur” (Ali İmran Suresi 19. ayet). Ayette Arapça olarak “Allah seri’ül hisabtır” yani hesabı çok seri, çabuk olandır deniyor. Işınsal bedene anında yapılan kayıtla, ayetteki seri hesap arasındaki uyuma dikkat çekmekte yarar var. Bir başka Kuran ayeti ise şöyle diyor: “İnsan için kendi çalışmalarının getirisinden başka bir şey yoktur” (Necm Suresi 39. Ayet). Ayetteki “kendi çalışmalarının getirisi” sözü, ışınsal bedene yüklenen negatif veya pozitif yükten bizzat insanın sorumlu olduğunu akla getiriyor.
Sonuç olarak, ölümden sonraki yaşama inanmak mantıklı bir şeydir. Aksi takdirde insan niçin yaşadığını bilmeyen, saçmalığa hizmet eden sıradan bir hayvan konumuna düşer. Oysa insana “hilafet” payesi, bu sırrı çözerek somutun ötesindeki soyut Gerçeği idrak etsin diye verilmiştir. İnsan, anlamını bilmediği saçma bir oyunu sürdüren şaşkın bir varlık değildir!
Ölümden sonra yaşam, binlerce yıldır insanoğlunun kafasını kurcalayıp durur, konuyla ilgili bitmez tükenmez sorular ardarda sıralanır. Herkes bir gün öleceğine göre, dünyada payına yoksulluk ve ıstırap düşenin bu işten çıkarı nedir? Gününü gün eden, ahlak kurallarına aldırış etmeyen insanı nasıl bir ceza bekler? Acaba peygamberler nafile birer avutucu, kutsal kitaplar birer züğürt tesellisi midir?
Ölümden sonra yaşam olmadığına inanan birinin, hangi gerekçeyle yaşamaya devam ettiğini anlamak gerçekten zordur! Eğer yaşam ölümle son buluyorsa, eğer ölümün ötesinde hiçbir şey yoksa, bunca ıstıraba neden katlanmalı? Bu durumda insan bir abese hizmet ediyor demektir, ötesi olmayan bir saçmalığı bu kadar ciddiye alarak yaşamaktansa, intihar etmek daha akıllıca olur! Evrendeki uyumun ve dünya denen muhteşem dekorun bir abese hizmet etmek için meydana getirildiğini söylemek hiç de inandırıcı değil. Ötesi olmayan bir atımlık barut için ne Tanrı bu kadar zahmete girer, ne de insanoğlu bunca çileye katlanır.
Yaşamayı seven öte tarafa inanmasa bile, şuuraltında bir varlık sebebi aramaya devam etmekte, bu konuda bir karar vermeye çalışmaktadır. İntihar edenlerin varlık sebebini yitirmiş kişiler olduğu göz önüne alınacak olursa, yaşamakta direnenler en azından ötesi olmayan bir abesi yaşamadıklarına iğreti de olsa inanmaktadır, aksi takdirde yaşamaları için hiçbir sebep kalmazdı. Örneğin, dürüst kalabilmek için nefsi ve çevresiyle mücadele eden kişi için, ötesi olmayan yaşam dayanılmaz bir işkencedir. İnsan her şeye rağmen yaşamaya devam ediyorsa, derununda bir yerlerde ölümden sonra yaşam olduğuna inanıyor demektir.
Bizim de paylaştığımız bir görüşe göre, deneyimlediğimiz tüm duygu ve düşünceler mikrodalga bedenimize (auramıza) kaydedilmektedir. İyi duygu ve düşünceler pozitif elektrik yükü olarak, kötü duygu ve düşünceler ise negatif elektrik yükü olarak anında bu ışınsal bedene yansır. Dolayısıyla, dünyada yapıp ettiklerimizin hesabını öldükten sonra öte alemde veriyor değiliz, hesabın faturasını giderken yanımızda götürmekteyiz. Ölümle birlikte maddi yaşam sona ermekte, ışınsal bedenle öte alemdeki yaşam başlamaktadır. Bu yüzden, hesabın öte tarafta görüldüğü savı doğru değildir, aksine öte taraftaki yaşam için hesap burada şekillenmektedir.
Kuran’daki bir ayet bu gerçeğe dikkat çekiyor: “Allah nezdinde hak din İslam’dır. Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonradır ki, aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. Allah’ın ayetlerini inkar edenler bilmelidirler ki Allah’ın hesabı çok çabuktur” (Ali İmran Suresi 19. ayet). Ayette Arapça olarak “Allah seri’ül hisabtır” yani hesabı çok seri, çabuk olandır deniyor. Işınsal bedene anında yapılan kayıtla, ayetteki seri hesap arasındaki uyuma dikkat çekmekte yarar var. Bir başka Kuran ayeti ise şöyle diyor: “İnsan için kendi çalışmalarının getirisinden başka bir şey yoktur” (Necm Suresi 39. Ayet). Ayetteki “kendi çalışmalarının getirisi” sözü, ışınsal bedene yüklenen negatif veya pozitif yükten bizzat insanın sorumlu olduğunu akla getiriyor.
Sonuç olarak, ölümden sonraki yaşama inanmak mantıklı bir şeydir. Aksi takdirde insan niçin yaşadığını bilmeyen, saçmalığa hizmet eden sıradan bir hayvan konumuna düşer. Oysa insana “hilafet” payesi, bu sırrı çözerek somutun ötesindeki soyut Gerçeği idrak etsin diye verilmiştir. İnsan, anlamını bilmediği saçma bir oyunu sürdüren şaşkın bir varlık değildir!
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa