DİN DEĞİŞTİRMEK
Şaşarım şu din değiştirenlere, kendi dininde bulamadığı şeyi ötekinde bulacağını sandığı için! Neyi, nerede, nasıl arayacağını bilmediği için! Sanki Tanrının izini filanca dinde yitirmiş de, falanca dinde keşfetmiş gibi davranır bu tipler, oysa yitirilen ve keşfedilen bir şey yoktur ortada. Çünkü Tanrı Musevi’nin havrasında, Hıristiyan’ın kilisesinde ve Müslüman’ın camisinde değildir, devasa Buda heykellerinin gölgesinde, Hint gurularının eteklerinin dibinde de değildir. Öyle bir yere saklanmıştır ki, bulabilene aşk olsun!
İnsan bedeni denen mabede gizlenmiştir Tanrı! O daracık yere nasıl sığdığını erbabı bilir. Tasavvuf ehli bu yüzden, insan bedeninde iki düşünce arasındaki boşluğu mesken tutmuştur, aradığı şeyin orada gizlendiğinden emindir. O boşlukta, o Büyük Sessizlikte kollarını açmış çocuklarını bekler Tanrı! Dünyadaki hiçbir din, hiçbir mabet o boşluktaki huzuru veremez insana.
Tanrı, anahtarı insana teslim edilmiş bir kilittir, bu yüzden insanı es geçen hiçbir felsefe o kilidi açamaz. “Nefsini bilen, Rabbini bilir” özdeyişinin anlamı budur, insan kendini bilmediği sürece Rabbini de bilemez. Hz. İsa, “Ben alfayım ve omegayım” derken, kendini yüceltmeyi amaçlamıyordu. Başlangıç ve son olduğunu söylerken, aslında ezel ve ebedin insanda gizlendiğini, yeryüzünde Tanrıyı insanın temsil ettiğini söylemek istiyordu. Mansur “Enel- Hak” derken, Tanrılık iddiasında bulunmuyor, Tanrıyla insanın ayrı şeyler olmadığını söylüyor, vücut birliğine (vahdet-i vücuda) gönderme yapıyordu. Bıstamlı Beyazıt, “Cübbemin altında Allah’tan başka bir şey yok” derken, Hallac-ı Mansur’un muradını değişik bir cümleyle dile getirmekten başka bir şey yapmıyordu. Ama insanın yeryüzünde Tanrıyı temsil ettiğini beyan eden en açık kanıt, Hz. İsa’nın “Ben ve Babam biriz” sözünde ifadesini bulmuştur. Bu ifade, tasavvuftaki vücut birliği inancının kelimelere dökülmüş bir versiyonudur.
Din değiştirmek, insanın bir süre kendini iyi hissetmesini sağlayabilir, ama sonu hüsran olan bir arayıştır. Gerçi Tanrı insanda gizlendiği kadar dinlerde de gizlenmiştir, ama marifet O’nu saklandığı yerden çekip çıkarabilmektedir. Yüzeysel arayış sonuç verecek olsaydı şimdiye kadar verirdi, Tanrıyı arayış iğreti kaldığı sürece din değiştirmenin hiçbir anlamı yoktur. Dogmalara bel bağlayarak, kurumlardan medet umarak Tanrıya ulaşılamaz. Yunus Emre bir nefesinde “Küfr içinde iman vardır, seçebilirsen gel beri” diyor. Eğer aramayı biliyorsa, insan bir katilin yüreğinde bile bulur Tanrıyı
Şaşarım şu din değiştirenlere, kendi dininde bulamadığı şeyi ötekinde bulacağını sandığı için! Neyi, nerede, nasıl arayacağını bilmediği için! Sanki Tanrının izini filanca dinde yitirmiş de, falanca dinde keşfetmiş gibi davranır bu tipler, oysa yitirilen ve keşfedilen bir şey yoktur ortada. Çünkü Tanrı Musevi’nin havrasında, Hıristiyan’ın kilisesinde ve Müslüman’ın camisinde değildir, devasa Buda heykellerinin gölgesinde, Hint gurularının eteklerinin dibinde de değildir. Öyle bir yere saklanmıştır ki, bulabilene aşk olsun!
İnsan bedeni denen mabede gizlenmiştir Tanrı! O daracık yere nasıl sığdığını erbabı bilir. Tasavvuf ehli bu yüzden, insan bedeninde iki düşünce arasındaki boşluğu mesken tutmuştur, aradığı şeyin orada gizlendiğinden emindir. O boşlukta, o Büyük Sessizlikte kollarını açmış çocuklarını bekler Tanrı! Dünyadaki hiçbir din, hiçbir mabet o boşluktaki huzuru veremez insana.
Tanrı, anahtarı insana teslim edilmiş bir kilittir, bu yüzden insanı es geçen hiçbir felsefe o kilidi açamaz. “Nefsini bilen, Rabbini bilir” özdeyişinin anlamı budur, insan kendini bilmediği sürece Rabbini de bilemez. Hz. İsa, “Ben alfayım ve omegayım” derken, kendini yüceltmeyi amaçlamıyordu. Başlangıç ve son olduğunu söylerken, aslında ezel ve ebedin insanda gizlendiğini, yeryüzünde Tanrıyı insanın temsil ettiğini söylemek istiyordu. Mansur “Enel- Hak” derken, Tanrılık iddiasında bulunmuyor, Tanrıyla insanın ayrı şeyler olmadığını söylüyor, vücut birliğine (vahdet-i vücuda) gönderme yapıyordu. Bıstamlı Beyazıt, “Cübbemin altında Allah’tan başka bir şey yok” derken, Hallac-ı Mansur’un muradını değişik bir cümleyle dile getirmekten başka bir şey yapmıyordu. Ama insanın yeryüzünde Tanrıyı temsil ettiğini beyan eden en açık kanıt, Hz. İsa’nın “Ben ve Babam biriz” sözünde ifadesini bulmuştur. Bu ifade, tasavvuftaki vücut birliği inancının kelimelere dökülmüş bir versiyonudur.
Din değiştirmek, insanın bir süre kendini iyi hissetmesini sağlayabilir, ama sonu hüsran olan bir arayıştır. Gerçi Tanrı insanda gizlendiği kadar dinlerde de gizlenmiştir, ama marifet O’nu saklandığı yerden çekip çıkarabilmektedir. Yüzeysel arayış sonuç verecek olsaydı şimdiye kadar verirdi, Tanrıyı arayış iğreti kaldığı sürece din değiştirmenin hiçbir anlamı yoktur. Dogmalara bel bağlayarak, kurumlardan medet umarak Tanrıya ulaşılamaz. Yunus Emre bir nefesinde “Küfr içinde iman vardır, seçebilirsen gel beri” diyor. Eğer aramayı biliyorsa, insan bir katilin yüreğinde bile bulur Tanrıyı
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa