Aykırı Yazılar

Bu blogda, 40 yıl boyunca kaleme aldığım makaleleri okuyacaksınız. Genelde tasavvufi konulara eğilen söz konusu yazılar, ezelden beri insanoğlunun aklını kurcalayan bazı temel sorunlara açıklık getirme iddiasındadır.

7 Ocak 2009 Çarşamba

BABA, OĞUL, KUTSAL RUH

Putperestler birçok tanrı olduğuna inanır, değer verdikleri her fenomen için ayrı bir put yaparlardı. İyilik ve kötülük, savaş ve barış tanrıları ayrı ayrıydı, bu yüzden halk tanrısıyla iletişim kurmakta zorlanmaz, yakarmak istediği putun önünde kafası karışmadan dua edebilirdi. Ama tevhit dinleri dünyaya egemen olunca kafalar karıştı, artık iyilik ve kötülük, savaş ve barış bir tek Tanrı tarafından temsil ediliyordu. Putlarını gözleriyle görüp elleriyle tutmaya alışan insanlar, bu görünmez Tanrıyı kavramakta zorlandılar!
Tevhit inancını vazedenler, halkın yeni Tanrıya ısınmasını sağlamak için, onu geçmişte olduğu gibi parçalara bölmenin gerekli olduğunu düşünmüş olabilirler, aksi takdirde tevhidin Tanrısının neden teslis (üçleme) şeklinde takdim edildiğini açıklamak hayli zorlaşır. Bu düzenlemenin işe yarayıp yaramadığı hala tartışmalıdır, kimine göre teslis putperestliğe geri dönüş sinyalidir, kimine göreyse Tanrının veçhelerine vurgu yapan gerekli bir tasarruf. Biz her iki görüşün de haklılık payı taşıdığına inanıyoruz.
Tevhit inancını parçalara bölme ve bazı figürler kullanarak anlaşılır kılma çabası aslında yanlıştır, savunulmaması gereken bir şeydir, çünkü tevhidin Tanrısı hiçbir sıfat ya da isimle ifade edilemez, ayrıca O’nu herhangi bir figür yardımıyla anlaşılır kılmak da mümkün değildir. Kullanılacak her sıfat ya da figür Tanrıyı sınırlar, kendine izafe edilen sıfat ya da figürün dışında kalanları kapsamadığını ima eder. Yaratılıştaki hiçbir nesne ya da kavram tevhidin Tanrısını kuşatamaz, çünkü O yaratılışın ötesindedir. İşte bu yüzden, yaratılışa ait sıfat ve figürleri Tanrıyla özdeşleştirmek doğru değildir.
Öte yandan, sıradan insanın Tanrıyı algılamasını kolaylaştırdığı için teslis gereklidir. Kadim Mısır dininin kurucularından Thot (Hermes), İsis- Osiris- Horus, yani Ana, Baba, Oğul üçlemesi hakkında soru soran öğrencisi Asklepios’a şöyle der: “Düşüncelerimizin hiçbiri Tanrı kavramını kuşatamadığı gibi, hiçbir kelime de onu tarif edemez. Gayri maddi, görünmez ve şekilsiz olanı duyularımız kavrayamaz. Ezeli ve ebedi olan şu sınırlı zaman kavramıyla ölçülemez. Demek ki, Tanrı dile ve söze sığmaz olandır. Tanrı bir ve Tek’tir, öz olarak mevcut olandır, cevher olarak yaşayandır, gökte ve yerde doğurulmamış yegane yaratıcıdır. Hem Baba, hem Ana, hem de Oğul olarak hayat bahşeder, yaratır, o sürekli mevcuttur. Bu üç ayrı kişilik ilahi tabiatın birliğini, bütünlüğünü bölmek şöyle dursun, aksine onun sonsuz ve sınırsız mükemmelliğini pekiştirir.”
Bu açıklama, Ana, Baba, Oğul üçlemesinin Mısır dininde bir pekiştirme motifi olarak kullanıldığını gösteriyor. Dinin halka dönük yüzünde hemen her zaman putperestlik görüntüsü veren figürler kullanılmasına rağmen, Osiris mabetlerindeki rahipler bu figürlerin aslında bir tek Tanrıyı vurguladığını, isim ve sıfatların O’na tekabül ettiğini biliyorlardı. Bu yüzden, Hıristiyan teslisindeki Baba, Oğul, Kutsal Ruh üçlemesinin, Tanrının veçhelerini vurgulayan pekiştirici bir motif gibi kullanıldığını söylemek yanlış olmaz. Aynı olgu İslam’ın Alevi yorumunda Allah-Muhammed-Ali üçlemesi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Çağımızın ünlü bilgelerinden Hintli guru Paramahansa Yogananda, Hıristiyan ve Hindu teslislerini karşılaştırdığı bir konuşmasında şöyle diyor: “Zihin içe dönerek kimliğini dünyadan ve bedenden çektiği zaman, içsel ışık açığa çıkar ve görüş alanında kalır. İçsel sesler tümüyle emilir, Aum beyne dolar, kozmik titreşim kalbin kapısını zorlayarak bedenin içine akar, belkemiğinden aşağı doğru hareket eder, tüm beden Aum sesiyle titreşir. Meditasyon derinleştikçe şuur bu sesle genişler, beden sınırlarının ötesine geçip sınırsız titreşimi kucaklar, artık kozmik titreşimle bir olduğunuzu hissedersiniz. Bu safha, Tanrının Kozmik Ses veçhesiyle birleşme safhasıdır. Aum, Hıristiyan teslisinin Kutsal Ruh ya da Tanrı Kelamı olarak bilinen unsurudur. Kişi derin bir meditasyonla fiziksel beden içinde Aum titreşimini, birlik şuurunun sessiz titreşimsizliğini, yaratılış ötesindeki hareketsiz Ruh’un yaratılıştaki yansımasını idrak eder. Kadim ruhsal gelenek birlik şuurundan Oğul olarak söz eder, çünkü insanlar arasında oğlun babayı yansıttığı gibi, kozmik şuurda da oğul tüm yaratılışın ötesindeki Baba’nın (Tanrının) şuurundaki herşeyi yansıtır. Daha derin bir meditasyonla kişi yaratılışın ötesine geçer ve şuuru Baba’nın şuuruyla, o muazzam Ruh Okyanusuyla birleşir. Fark edişin ilerleyen safhalarında teslisin üç yönü tersinden, yani Baba, Oğul, Kutsal Ruh olarak keşfedilir. Aum denen Kutsal Ruh, Tanrının dişil yönünü temsil ettiği için kadim geleneklerde Anne olarak da bilinir. Birlik şuuruna ulaşmak için önce şuurunuzu Aum ile, yani Kozmik Titreşimle birleştirmelisiniz. Kendini bilmek, gerçek özünüzün ego değil Tanrı, yani o muazzam Ruh Okyanusu olduğunu fark etmektir.”
Yogananda, Hindu teolojisindeki Brahma-Vişnu-Şiva üçlemesinin, Hıristiyanlıktaki Baba-Oğul-Kutsal Ruh üçlemesine tekabül etmediğini, Hıristiyan dünyasının bu konuda yanıldığını söylemektedir. Ona göre söz konusu tanrılar, Hindu dinindeki Aum’un, yani Kozmik Titreşimin kişileştirilmiş veçheleridir. Yogananda bu teslis hakkında şöyle diyor: “Brahma,Vişnu ve Şiva evreni yaratan, koruyan ve yok eden Aum’un, yani Kozmik Titreşimin üç yönünü kişileştirir. Brahma yaratan, Vişnu koruyan, Şiva da yok edendir. İngilizce’de genellikle OM olarak iki harfle gösterilen Kozmik Titreşim, aslında AUM şeklinde üç harfle yazılır. İlk harf olan A yaratıcı titreşimi, ikinci harf U koruyucu titreşimi, üçüncü harf M ise yaratılmış evreni Büyük Sessizliğe dönüştüren yok edici titreşimi temsil eder. Bu yüzden, Aum geleneksel olarak üç kere makamla tekrarlanır. İlki yüksek perdeden, ikincisi alçak, üçüncüsü ise daha alçak söylenir. Yaratıcı Brahma yüksek perdelidir, koruyucu Vişnu alçak perdelidir, yok edici Şiva ise daha alçak perdelidir.”
Yogananda, Hıristiyan teslisine denk düşen asıl Hindu teslisini ise şöyle açıklıyor. “Hıristiyan teslisine denk olan Hindu teslisine Aum-Tat-Sat denir. Aum Kozmik Titreşimdir, Hıristiyan teslisindeki Kutsal Ruh’a denk düşer. Tat Birlik Şuurudur, Hıristiyan teslisindeki Oğul’un karşılığıdır. Sat ise, tüm titreşimlerin ötesindeki Ruh’tur, yani Hıristiyan teslisindeki Baba’nın karşılığıdır. O hep varolan, hep şuurlu olan, hep taze ve mutluluk içinde olandır.”
Görüldüğü gibi, dünyadaki tüm dinlerde teslis inancı vardır. Tanrıyı kavramak açısından teslis yararlı bir inanç olabilir, ama bazen insanları putperestliğin ötesine sürüklediği de olmuştur. Örneğin Katolik kilisesi, kişinin İsa’ya ulaşmak için Anne’den geçmesi gerektiğini öğretir, elbette onlar için Anne İsa’nın annesi Meryem’i ifade eder. Oysa kadim gelenekler Anne’nin Kozmik Titreşim olduğunu söylerler, tüm yaratılışı meydana getiren Kozmik Titreşimin çarpıtılarak Hz. Meryem’e indirgenmesi vahim bir hatadır. Öte yandan, İsa’nın Tanrının oğlu olduğunu söylemek, üstelik bu iddiayı Hıristiyan inancının dogması haline getirmek büyük bir yanlıştır. Tevhit Tanrısının seçilmiş bir oğul edinmeyeceği gün gibi aşikardır, İsa ne kadar Tanrının oğluysa, bizler de o kadar Tanrının oğulları ve kızlarıyız.
İsa bu saçmalığı benimsemiş olsaydı kendine Tanrı oğlu derdi, oysa her zaman İnsanoğlu olduğunu söylemiştir. Ne var ki, Hıristiyan kilisesi bu yanlışa son verecek gibi görünmüyor, çünkü İsa’nın Tanrının oğlu olması, kiliseye hak etmediği bir güç kazandırmakta, diğer dinlere karşı bir üstünlük unsuru gibi kullanılmaktadır. Sonuç olarak, teslisin sağladığı fayda kadar zarara da yol açtığı söylenebilir.



0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa