Aykırı Yazılar

Bu blogda, 40 yıl boyunca kaleme aldığım makaleleri okuyacaksınız. Genelde tasavvufi konulara eğilen söz konusu yazılar, ezelden beri insanoğlunun aklını kurcalayan bazı temel sorunlara açıklık getirme iddiasındadır.

4 Ağustos 2009 Salı

SEVGİ ÜSTÜNE

Sevginin ne olduğu konusunda çok laf edilmiş, ama ne olmadığı hakkında çok az şey söylenmiştir. Bilge Bartholomew sevginin ne olmadığını çarpıcı biçimde şöyle açıklıyor: “Bazı kimseler birileriyle aralarında sevgi bulunduğunu hissederler. Onlara göre bu sevgi çok güçlü, derin ve kalıcı bir ifade vasıtasıdır. Burada yanlış olduğunu sandığım sözcük kalıcı sözcüğüdür. Eğer bu harikulade ve kalıcı sevgiye dikkatle bakacak olursanız, kalıcı olmadığını görürsünüz. Örneğin, kalıcı sevgi beslediğiniz biriyle hayati bir konuda fikir ayrılığına düştüğünüzde ya küser, ya tartışır, ya da ona bağırıp çağırırsınız, yani hoşnutsuzluğunuzu çeşitli şekillerde dile getirirsiniz. Bunların hepsi kızgınlık ve gücenme belirtileridir, ama sevgi değildir, çünkü sevgi böyle yaşanmaz.”
Bilgeye göre bir duygunun sevgi olup olmadığını sadece kalıcılığına değil, heyecan olup olmadığına bakarak da anlayabiliriz. Ama sıradan insanın söz konusu duygunun sevgi mi, heyecan mı olduğunu ayırt etmesi oldukça zordur. Bilge sevginin ne olmadığını anlatmaya devam ediyor: “Sevgi olduğunu düşündüğünüz şey, aslında sevgi değil bir çekim hareketidir. Eğer çekim varsa itme de vardır. Bir insanla derin ilişkide olup da, bu çekme ve itme olgusunu itiraf edecek kadar dürüst olmayan birine söylenebilecek pek az şey var. Birine güçlü duygular beslediğinizde, bunun sevgi olduğunu söylemek safdilce bir varsayımdır. Dikkat ederseniz, bu insan hakkında zihninizden çok karanlık, olumsuz, öfkeli, küskün ve ben merkezci düşüncenin geçtiğini açıkça fark edersiniz. Sevgi elektrik ampulü gibi yanıp sönen bir şey değildir, bir gün sahip olup bir gün yitirdiğiniz bir şey de değildir. Öylesine sevgi denmez, heyecan denir.” Görüldüğü gibi, heyecanı sevgiden ayıran en önemli özellik kutupluluktur. Eğer bir duygu çekme ve itme gibi zıtlar barındırıyorsa o duygu sevgi olamaz, çünkü sevgide zıtlar yoktur, sevgi yekpare bir duygudur. Sevdiğiniz birine hem sevgi, hem de öfke duyamazsınız. Çok sevdiğiniz biri sizi kızdırabiliyor ya da incitebiliyorsa, bilin ki ona duyduğunuz sevgi değil çekimdir, çünkü her çekimin bir de karşı kutbu, yani itme hareketi vardır.
Bilge sevginin ne olduğunu ise şu cümlelerle dile getiriyor: “Sevgi yaptığınız bir şey değil, olduğunuz bir şeydir. Sevgi özünüzdür, varlığınızın ta kendisidir, onun üzerinde bir kontrole sahip değilsiniz, çünkü siz osunuz! Sevgi size Kaynak (Tanrı) tarafından verilmiştir, her şey ondan yaratılmıştır. Eğer sevecen olduğunuza inanıyorsanız, lütfen kendinizi dikkatle izleyin. Egonun önünüze koymaktan çok hoşlandığı en büyük illüzyonlardan biri, sevecen bir insan olduğunuz düşüncesidir. Cinsel çekim, arkadaşlık ya da ana babalık içgüdüsü, egonun size her gün giderek daha sevecen olduğunuzu hissettirecek bir oyunu olabilir. Sevecen olup olmadığınızı nasıl bilirsiniz? Bu çok basittir. Eğer aklınıza gelen her kişi hakkında şefkat ve anlayış duyabiliyorsanız siz sevecen bir insansınız.”
Bilge burada çok önemli bir noktaya parmak basıyor. Egonun bizi sevecen bir insan olduğumuz yalanına inandırmaya çalışması gerçekten çok önemli. Ego bazen bunu o kadar incelikle yapar ki, ona inanmakta bir an bile tereddüt etmeyiz. Bilge bu ince oyuna, cinsel çekim, arkadaşlık ve ana babalık içgüdüsünü örnek vererek dikkat çekiyor. Aslında karşı cinse duyduğumuz cinsel çekim her zaman sevgi değildir, ego allayıp pullayıp onu sevgi diye takdim eder, örneğin boşandıktan sonra çok sevdiğimiz eski eşimize düşman kesilebiliriz! Ana babaların çocuklarına duydukları aşırı düşkünlük de aslında ince bencilliktir, çünkü ana babalar içgüdüsel olarak ölüm korkusunu çocukları sayesinde yenmeye, ölümsüzlüğü bir şekilde onlarda yakalamaya çalışırlar, ama çocuklarına duydukları düşkünlüğün sevgiden kaynaklandığına kendilerini inandırmışlardır. Bazen çok sevilen bir evlat, ana babasına ters düştüğü için evlatlıktan bile reddedilir. Bu durumda ebeveyn “şunu ya da bunu yapmasaydı onu yine severdik” diyemez, çünkü gerçek sevgi koşul kabul etmez. Eğer içinde koşul varsa, o duygu kesinlikle sevgi değil, egonun sevgi kılığına bürüdüğü ince bir oyundur. Bilge bu yüzden sevecenliğin tek kıstasının, akla gelen her kişi hakkında şefkat ve anlayış göstermek olduğunu söylüyor.
Bartholomew mesajının sonunda kalıcı sevgiye nasıl ulaşacağımızı, sevgiyle bilgelik arasında kopmaz bir bağ olduğunu şöyle dile getiriyor: “Kalıcı sevgi bir gelip bir gitmez, çünkü hep oradadır, varlığının alametifarikası budur. Kendi yolunuzu bulun, sonra iradenizi sevmeyi istemek yönünde seferber edin, çünkü size yolu gösterecek anahtar odur. Her meşru yolun sonunda hem sevgi hem de bilgelik bulacaksınız, onlar tüm gerçek arayışlara eşlik eden ikiz kardeşlerdir. Kaynaktan her nasılsa ayrı düşmüş, ayrı zihne sahip ayrı bir beden olduğunuz doğru değildir, bu sadece bir illüzyondur. Sevgi olduğunuz düşüncesini ciddiye alın, siz sevgisiniz. Eğer sevgiyseniz, onu bilebilmeniz de akla yatkındır öyle değil mi? ”
Sevginin esrarengiz doğası, Tanrıdan ayrı düşmüş bir varlık olduğumuza inandığımız sürece aydınlanamaz. Gerçek sevgiye ulaşmak için evvel emirde Tanrısal cevherden pay aldığımızı, bizatihi sevgi olduğumuzu anlamamız gerekir. Parçanın (insanın) kendini Bütün’den (Tanrıdan) kopuk farz etmesi tüm kötülüklerin anasıdır. Dünya yaşamı, başından sonuna kadar parçanın Bütün’e akışının hikayesidir, ıstırap dolu çetin bir yolculuktur, ama imkansız değildir. Kaynağa giden yol sevgi ve bilgelik taşlarıyla döşelidir, insanı hedefe ulaştıracak kılavuz ise iradedir.

2 Yorum:

Blogger UndefinabLe© dedi ki...

Paylaşım için teşekkürler; gerçekten çok faydalı bir yazıydı...

Sevgiler!
-D-

27 Ağustos 2009 14:19  
Blogger Gürsel Koçak dedi ki...

Sevgili Hocam,
Hiç bir yoruma cevap vermiyorsunuz.Nasip işidir bu.
Mesajımıza cevap niyaz ederiz
kocakgursel@gmail.com

3 Ocak 2017 00:13  

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa