BAŞARININ BAŞARISIZLIĞI!
İnsan hayattaki başarısını manasına değil maddesine endekslemiş, ruhuna boş verip bedenini tatmin etmeye çalışmıştır. Eğer refah içindeyse, eğer işinde yeteri kadar para kazanıyorsa, eğer toplumda saygın bir yer edinmişse, kendini başarılı saymıştır. Ne var ki bu başarıların hiçbiri beklediği huzuru getirmemiş, bu yüzden başarıdan başarıya koşma işi asla sona ermemiştir. Bunca çabaya rağmen insanın iç huzurunu neden yakalayamadığını iyi irdelemek gerekir. Kalıcı mutluluk nasıl sağlanabilir, onu nerede aramalı? Günümüzde yaptığı mucizelerle insanları şaşkına çeviren Hintli ermiş Sathya Sai Baba bu konuda şöyle diyor: “Yüksek maddi hayat standardı düşüncesi toplumu harap etmiştir. Arzular hiçbir zaman tatmin edilemez, aksine ihtiyaçların üremesine, bunun sonucunda da dertlere ve hayal kırıklıklarına yol açar. Lükse, aşırı tüketime duyulan açgözlülüğün yok edilmesi için alçakgönüllülüğe, bağımsızlığa ve merhamete ihtiyacınız var.”
Sai Baba’dan önceki ermişler de aynı konuya dikkat çekmiş, arzuların mutsuzluk kaynağı olduğunu defalarca dile getirmişlerdi. Ne var ki, arzu geçmişte dünyanın dengesini bozacak boyuta henüz ulaşmamıştı, oysa günümüzde artan nüfusla orantılı olarak tehlikeli bir düşman haline gelmiştir. Bugün insanoğlu dizginleyemediği isteklerinin kurbanı olmakta, dünyanın dört bir yanında orman kanunu uygulanmaktadır. Artık büyük balığın küçük balığı yutması sıradan bir şeydir, insanların maddi refahı yakalamak için hemcinslerini itip kakması da. Sai Baba’nın dediği gibi, alçakgönüllülüğe ve merhamete şimdi her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.
Sıradan insana başarı gibi görünen eylemlerin yoğun başarısızlık sergilediği günlerde yaşıyoruz. İnsanoğlu bu gezegene niçin geldiğini unutmuştur. Bilgelik ve sevgi bir kenara itilmiş, bencillik ve köşe dönmecilik sosyal hayata egemen olmuştur. Herkes yırtıcı hayvana rahmet okutacak bir açgözlülükle kardeşlerinin kanını emmekte, onların çaresizliğiyle beslenmektedir. Sai Baba, dünyaya geliş nedenini açıklarken insanlara güçlü bir mesaj veriyor: “İnsanlığın tarihine, yalancılığın başarısızlığa uğrayacağı, gerçeğin muzaffer olacağı ve erdemin hükmedeceği altın bir sayfa yazmak için geldim. O zaman insanları kudretli kılacak şey bilgi, icat becerisi ve servet değil karakter olacak, bilgelik ulusların konseylerinde baş tacı edilecektir.” Maddi çıkar için canavar kesilme aslında korkudan kaynaklanmakta, insan kendini güvende hissetmek için çevresini kırıp dökmekten başka çare olmadığını düşünmektedir. Oysa Tanrının halifesi olarak yapması gereken şey, Sai Baba’nın dediği gibi nefsi merhamet sunağı üzerinde çarmıha germektir, insan ancak o zaman dünyadaki misyonunu yerine getirmiş olur.
Günümüzde baş tacı edilen başarı kriterleri elbet durup dururken ortaya çıkmadı, ilkokul sıralarından itibaren maddi başarıya yönelik kriterler gençlerimizin beyinlerine nakşedildi. Okuyup büyük adam olma motivasyonu bile, bir meslek sahibi olup bol para kazanma ve toplumda saygın bir yer edinmeyle eşanlamlı. Yüksek insanlık değerlerinin, iç huzurunun, sevgi ve bilgeliğin bu eğitimde esamisi bile okunmuyor. Bu değerlerden yoksun bireylerin sosyal hayatları da, ticaret ahlakları da elbet maddiyata yönelik olacak. Sathya Sai Baba, eğitim kurumlarının nerede yanlış yaptığını şu sözlerle dile getiriyor: “Karakter olmaksızın eğitim, insan severlik olmaksızın bilim, ahlak olmaksızın ticaret yararsız ve tehlikelidir.” Önümüzdeki yıllarda eğitim kurumlarındaki kofluk iyiden iyiye göze batacak, insanlık nerede yanlış yaptığını enikonu düşünmeye başlayacak. O gün geldiğinde, eğitim kurumlarına yön verenlerin Sai Baba’nın uyarılarını dikkate alacaklarını umarız. Ermiş, eğitim konusuna ilişkin görüşlerini de şöyle açıklıyor: “Eğitim nasıl yaşanacağına ilişkin olmalıdır, nasıl para kazanılacağına değil. Günümüzde eğitim okumuş insanlara yiyecek, giyecek ve barınak temin etmekte, bunlar başarıldığında görevinin sona erdiği sanılmaktadır. Her ülkenin en ücra köşelerinde bile eğitim kurumları olduğu halde, ne yazık ki zihin huzuruna pek az rastlanıyor. İnsanlara konfor ve zevk sunan aletlerin bolluğuna rağmen, huzurun erişilmez hale gelmesinin sebebi nedir?”
Görüldüğü gibi, sıradan ana baba için başarı sayılan şey bir ermiş için başarısızlık. Bu yargı bir ermişten geldiği için doğru değil, insanlığın başarı kriterleri iyiden iyiye çuvalladığı, bireylerin ıstırabı yüzlerinden okunduğu, mutsuzluk dört bir yanda kol gezdiği için doğru. İçinde yaşadığımız yüzyıl, başarının başarısızlığının sıkça dile getirileceği bir dönem olacak. Yüksek insanlık idealleriyle bilgeliğin, maddi refahtan daha önemli olduğu kafalara dank ettiğinde, insanlık yeni bir ufka yelken açacak. Sai Baba’nın maddesiyle manası arasında bocalayan insanlara son uyarısı şudur. “Tanrıyı sağ elle, dünyayı sol elle kavrayın, sol el giderek gevşeyecektir!”
İnsan hayattaki başarısını manasına değil maddesine endekslemiş, ruhuna boş verip bedenini tatmin etmeye çalışmıştır. Eğer refah içindeyse, eğer işinde yeteri kadar para kazanıyorsa, eğer toplumda saygın bir yer edinmişse, kendini başarılı saymıştır. Ne var ki bu başarıların hiçbiri beklediği huzuru getirmemiş, bu yüzden başarıdan başarıya koşma işi asla sona ermemiştir. Bunca çabaya rağmen insanın iç huzurunu neden yakalayamadığını iyi irdelemek gerekir. Kalıcı mutluluk nasıl sağlanabilir, onu nerede aramalı? Günümüzde yaptığı mucizelerle insanları şaşkına çeviren Hintli ermiş Sathya Sai Baba bu konuda şöyle diyor: “Yüksek maddi hayat standardı düşüncesi toplumu harap etmiştir. Arzular hiçbir zaman tatmin edilemez, aksine ihtiyaçların üremesine, bunun sonucunda da dertlere ve hayal kırıklıklarına yol açar. Lükse, aşırı tüketime duyulan açgözlülüğün yok edilmesi için alçakgönüllülüğe, bağımsızlığa ve merhamete ihtiyacınız var.”
Sai Baba’dan önceki ermişler de aynı konuya dikkat çekmiş, arzuların mutsuzluk kaynağı olduğunu defalarca dile getirmişlerdi. Ne var ki, arzu geçmişte dünyanın dengesini bozacak boyuta henüz ulaşmamıştı, oysa günümüzde artan nüfusla orantılı olarak tehlikeli bir düşman haline gelmiştir. Bugün insanoğlu dizginleyemediği isteklerinin kurbanı olmakta, dünyanın dört bir yanında orman kanunu uygulanmaktadır. Artık büyük balığın küçük balığı yutması sıradan bir şeydir, insanların maddi refahı yakalamak için hemcinslerini itip kakması da. Sai Baba’nın dediği gibi, alçakgönüllülüğe ve merhamete şimdi her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.
Sıradan insana başarı gibi görünen eylemlerin yoğun başarısızlık sergilediği günlerde yaşıyoruz. İnsanoğlu bu gezegene niçin geldiğini unutmuştur. Bilgelik ve sevgi bir kenara itilmiş, bencillik ve köşe dönmecilik sosyal hayata egemen olmuştur. Herkes yırtıcı hayvana rahmet okutacak bir açgözlülükle kardeşlerinin kanını emmekte, onların çaresizliğiyle beslenmektedir. Sai Baba, dünyaya geliş nedenini açıklarken insanlara güçlü bir mesaj veriyor: “İnsanlığın tarihine, yalancılığın başarısızlığa uğrayacağı, gerçeğin muzaffer olacağı ve erdemin hükmedeceği altın bir sayfa yazmak için geldim. O zaman insanları kudretli kılacak şey bilgi, icat becerisi ve servet değil karakter olacak, bilgelik ulusların konseylerinde baş tacı edilecektir.” Maddi çıkar için canavar kesilme aslında korkudan kaynaklanmakta, insan kendini güvende hissetmek için çevresini kırıp dökmekten başka çare olmadığını düşünmektedir. Oysa Tanrının halifesi olarak yapması gereken şey, Sai Baba’nın dediği gibi nefsi merhamet sunağı üzerinde çarmıha germektir, insan ancak o zaman dünyadaki misyonunu yerine getirmiş olur.
Günümüzde baş tacı edilen başarı kriterleri elbet durup dururken ortaya çıkmadı, ilkokul sıralarından itibaren maddi başarıya yönelik kriterler gençlerimizin beyinlerine nakşedildi. Okuyup büyük adam olma motivasyonu bile, bir meslek sahibi olup bol para kazanma ve toplumda saygın bir yer edinmeyle eşanlamlı. Yüksek insanlık değerlerinin, iç huzurunun, sevgi ve bilgeliğin bu eğitimde esamisi bile okunmuyor. Bu değerlerden yoksun bireylerin sosyal hayatları da, ticaret ahlakları da elbet maddiyata yönelik olacak. Sathya Sai Baba, eğitim kurumlarının nerede yanlış yaptığını şu sözlerle dile getiriyor: “Karakter olmaksızın eğitim, insan severlik olmaksızın bilim, ahlak olmaksızın ticaret yararsız ve tehlikelidir.” Önümüzdeki yıllarda eğitim kurumlarındaki kofluk iyiden iyiye göze batacak, insanlık nerede yanlış yaptığını enikonu düşünmeye başlayacak. O gün geldiğinde, eğitim kurumlarına yön verenlerin Sai Baba’nın uyarılarını dikkate alacaklarını umarız. Ermiş, eğitim konusuna ilişkin görüşlerini de şöyle açıklıyor: “Eğitim nasıl yaşanacağına ilişkin olmalıdır, nasıl para kazanılacağına değil. Günümüzde eğitim okumuş insanlara yiyecek, giyecek ve barınak temin etmekte, bunlar başarıldığında görevinin sona erdiği sanılmaktadır. Her ülkenin en ücra köşelerinde bile eğitim kurumları olduğu halde, ne yazık ki zihin huzuruna pek az rastlanıyor. İnsanlara konfor ve zevk sunan aletlerin bolluğuna rağmen, huzurun erişilmez hale gelmesinin sebebi nedir?”
Görüldüğü gibi, sıradan ana baba için başarı sayılan şey bir ermiş için başarısızlık. Bu yargı bir ermişten geldiği için doğru değil, insanlığın başarı kriterleri iyiden iyiye çuvalladığı, bireylerin ıstırabı yüzlerinden okunduğu, mutsuzluk dört bir yanda kol gezdiği için doğru. İçinde yaşadığımız yüzyıl, başarının başarısızlığının sıkça dile getirileceği bir dönem olacak. Yüksek insanlık idealleriyle bilgeliğin, maddi refahtan daha önemli olduğu kafalara dank ettiğinde, insanlık yeni bir ufka yelken açacak. Sai Baba’nın maddesiyle manası arasında bocalayan insanlara son uyarısı şudur. “Tanrıyı sağ elle, dünyayı sol elle kavrayın, sol el giderek gevşeyecektir!”