Aykırı Yazılar

Bu blogda, 40 yıl boyunca kaleme aldığım makaleleri okuyacaksınız. Genelde tasavvufi konulara eğilen söz konusu yazılar, ezelden beri insanoğlunun aklını kurcalayan bazı temel sorunlara açıklık getirme iddiasındadır.

11 Haziran 2009 Perşembe

DÜŞÜNCENİN GÜCÜ

Düşünce deyince, sıradan insanın aklına gündelik sorunları çözen akıl gelir, olay ve nesneleri oluşturan güç ona göre düşünce değil eylemdir. Bilim adamı, bilimsel sorunları irdelemek için düşünceyi kullanır, ama belirli bir aşamadan sonra deney onun için daha güvenilir bir kılavuzdur. Düşünceyle en fazla haşir neşir olan filozof ise, kurduğu felsefi sistemi düşünceden üstün tutar, çünkü sistem filozof için her şeydir. Kısaca, bir avuç insan dışında hiç kimse düşüncenin yaratıcı gücünün farkında değildir.
Tanrı varlık aleminin ham maddesini düşünceyle yaratmıştır, gelişmiş ruhsal varlıklar evrenleri, galaksi ve gezegenleri düşünceyle meydana getirmişlerdir. İnsan da yaşamındaki olay ve nesneleri düşünceyle yaratır, ama idraki kıt olduğu için olan biten her şeyi kendi dışındaki bir güce atfeder, örneğin kaderini Tanrının çizdiğine inanır. Yeryüzünde Tanrının halifesi olmak, tıpkı onun gibi yaratabilmek demektir. İnsanoğlu kendine bahşedilen bu ayrıcalığı ne yazık ki henüz keşfedememiştir, oysa bütünün kudretinin parçada (insanda) tezahür etmesinde bir terslik yoktur.
Kozmik enerji, yani Tanrının dişi veçhesi (Kutsal Ruh) nötr bir enerjidir, kendine hitap edenin ahlakını sorgulamaz, sadece niyetine yanıt verir. Düşünce ya da niyet ne kadar güçlüyse, enerjinin yanıtı da o kadar olumlu ve seri olur. Eğer ahlaksız biri halis niyetle istekte bulunabiliyorsa, kozmik enerjiden istediği kadar servet çekmesi işten bile değildir! İnsanoğlu düşünce ürettiği her seferinde, kozmik enerjiye değil de Tanrıya başvurduğunu zanneder! Oysa kozmik enerjiyi yönlendiren Tanrı değil kendisidir. Eğer kişinin düşünce ve istekleri titrekse, kozmik enerji de titrek davranır, yani yeterince güçlü olmayan istekler geç yanıtlanır. Kişi istekte bulunduktan sonra, şu ya da bu nedenle isteğinin gerçekleşmeyeceği yönünde bir kuşku taşıyorsa, kozmik enerji en son niyete yanıt vererek siparişi hemen iptal eder! Bu durumda isteğin yerine gelmesini engelleyen dış güç değil, kuşkuya düşen istek sahibidir. Tanrının adil sıfatını ilelebet nasıl koruduğunu merak edenler, bu sırrı kozmik enerjinin taraf tutmayan niteliğinde aramalılar. Eğer enerji iyi kötü ayrımı yapacak olsaydı, Tanrı kesinlikle adil bir varlık olamazdı!
Kozmik enerjinin bu özelliğini iyi bilen Hintli ermişler, düşünce gücüyle istedikleri her şeyi Evrensel Öz’den yaratabilmektedir. Yazar ve bilim adamı Baird T. Spalding, 1894 yılında 11 kişiden oluşan bir bilim ekibiyle Uzakdoğu’ya yaptığı araştırma gezisinde, hiç yoktan nesne yaratan Hintli ermişlerle karşılaştı. Emil adını verdiği ermişin duvarları hiçe sayarak aniden odada nasıl beliriverdiğini, kozmik enerjiden düşünce gücüyle nasıl buz yarattığını üç ciltlik eserinde şöyle anlatır:
“O akşam tüm grup konuk evinde toplanmıştı. Emil yine aniden odada beliriverdi, bizleri selamladıktan sonra konuşmaya başladı. “Bakın, böyle aniden odada belirivermemde hiçbir sihir yok. Şimdi yapacağım deneyi görmek için yaklaşın, elimde az önce çeşmeden doldurulmuş bir bardak su var. Bardağın ortasında oluşmakta olan bir buz parçacığı görüyorsunuz, giderek çevresine daha fazla buz toplanacak ve sonunda bardaktaki tüm su donacak. Burada olan şey nedir? Buz oluşana dek suyun merkezi atomlarını Evrensel Öz’de tuttum, başka bir deyişle, onlar buz haline gelene ve çevresindeki diğer parçacıklar donana dek titreşimlerini düşürdüm. Siz bunu bir bardak suya, bir küvet suya, bir göle, denize, hatta dünyanın tüm su kütlesine uygulayabilirsiniz. Ne olacaktır? Hepsi donacaktır öyle değil mi? Ne amaçla? Hiçbir amaçla! Eğer bu işlemi sonuna kadar sürdürseydim, ektiğimi biçerek sonunda ben de donacaktım. Odada böyle belirivermem de bu şekilde açıklanabilir. Ben o köydeki odada titreşimlerimi yükselterek bedenimi Evrensel Öz’de tuttum ve onu tüm maddenin potansiyel olarak mevcut olduğu evrensel enerjiye geri döndürdüm. Sonra ben’im ile, yani Mesih bilincimle titreşimleri düşüp bu odada şekillenene dek bedenimi zihnimde tuttum, işte siz şimdi o bedeni görüyorsunuz. Burada herhangi bir gizem var mı? İsa, aç insanları doyurmak için taşları ekmeğe dönüştürürken aynı yasayı kullanmıştır. Çünkü İsa, görünen tüm formlar gibi taşların da Evrensel Zihin Özü’nden, yani Tanrıdan kaynaklandığını, istenen her şeyin yaratılmaya hazır olarak Evrensel Zihin Özü’nde bulunduğunu biliyordu, ekmeğin ya da diğer ihtiyaçların yaratılacağı Özün sınırsız biçimde elinin altında olduğunu anlamıştı. Evrensel Tanrı Özü’nde her arzuyu gerçekleştirecek sınırsız bir güç vardır. Yapmanız gereken tek şey, Tanrının bizim için yaratmış olduğu şeyi kullanmayı öğrenmektir.” Görüldüğü gibi, insan kozmik enerjiden nasıl talepte bulunacağını bilirse, istediği herşeyi o ambardan (!) çekip alabilir. Ermişin yaptığı açıklama, Hz. İsa’nın mucizelerini nasıl gerçekleştirdiğini açık seçik gösteriyor. Bize mucize gibi görünen olaylar, Hintli ermişe göre insan bedeninin titreşimini alçaltıp yükseltmekle ilgili bir yetenek sadece!
B. Spalding, ermiş Emil’in gerçekleştirdiği bir başka mucizeyi de şöyle anlatıyor:
“Yolda şiddetli bir fırtına çıktı, üç gün boyunca yağmur sağanak halinde yağdı. Hepimiz elimizdeki erzak bitecek diye korkuyorduk. Emil yanımıza gelip bir avuç mısır tohumunu göstererek şöyle dedi: “Ben şimdi bu tohumları eksem uzun süre mısırların büyümesini beklemek zorunda kalırız. Öyleyse Tanrının sunduğu daha mükemmel bir yasayı neden kullanmamalı? Yapmam gereken tek şey, sessizleşip büyümüş mısırları gözümde canlandırmak olacak, böylece kurutulmuş hazır mısırlara kavuşacağız.” Gerçekten de karşımızda kurutulmuş mısırlar peyda olmuştu! Biz mısırlara şaşkın şaşkın bakarken Emil sözlerine devam etti. “Peki neden daha mükemmel bir yasayı kullanıp mısır unundan yapılmış ekmeği meydana getirmemeli? Bu yasayı kullanarak ihtiyaç duyduğumuz somunları yaratacağım.” Biz büyülenmiş gibi ona bakarken Emil’in elinde iri bir somun beliriverdi! Sonra önümüze tam kırk somun koyana dek ekmek üretimini sürdürdü! Emil, şaşkınlıktan iri iri açılmış gözlerimizi görünce gülümseyerek, “Gördüğünüz gibi herkese yetecek kadar ekmek var, eğer yetmezse daha fazlasını da üretebilirim” dedi. Kendimize gelince somunları afiyetle yedik, ekmeklerin tadı harikaydı. Demek ki İsa da Galile’de ekmeği böyle çoğalttı diye düşünmekten kendimizi alamadık.”
Hindistan’ın Puttaparti Köyü’nde hala yaşayan ünlü ermiş Sathya Sai Baba da hiç yoktan altın yüzükler, kolyeler, meyveler ve kutsal küller yaratmakta, hatta hayranı olan bir yazara hediye ettiği yüzükteki kendi profili her yıl değişip durmaktadır! O da tıpkı Emil gibi kalın duvarları hiçe sayarak hastahane odalarında belirip kadınlara doğum yaptırmakta, Hong Kong’taki hasta müritlerinin yardımına koşmaktadır! Sai Baba’nın çevresi günümüzde üniversite rektörleri, doktorlar, yazarlar ve fizikçiler tarafından kuşatılmış haldedir. Şimdiye kadar hiçbir ermişin bu denli kalabalık bilimsel bir ekip tarafından incelenip sorgulanmadığı söylenmekte, yaptığı olağanüstü mucizeler bilim adamlarını şaşkına çevirmektedir. Oysa Sai Baba’nın da kozmik enerjinin nötr özelliğinden yararlandığı, Tanrısal ambardan (!) halis niyetle istediği her şeyi çekip aldığı aşikardır.
Düşüncenin yaratıcı gücü daha uzunca bir süre idrak edilemeyecek gibi görünüyor. Bunda elbette isteklerin geç gerçekleşmesinin ya da hiç gerçekleşmemesinin payı var. Medyum kanalıyla dünya insanlığına bilgiler veren üstatların söylediğine bakılırsa, öte alemde bir şey yaratmak için beklemek gerekmiyormuş, çünkü sıvı gibi akışkan olan enerji düşünceye anında yanıt veriyormuş, yani düşünmeyle yaratma arasında bir zaman aralığı yokmuş! Oysa kaba maddenin egemen olduğu dünyada, düşünmeyle yaratma arasında hatırı sayılır bir zaman aralığı var, yani burada kozmik enerjinin şekillenmesi biraz zaman alıyor. Bir bilgenin söylediğine göre, bu zaman aralığı insanın selameti düşünülerek özellikle yaratılmış, eğer insanoğlunun olumsuz düşünceleri anında gerçekleşecek olsa, dünya bir anda yok olabilirmiş! Bu bilgi o kadar inandırıcı ki, sağlamasını yapmaya bile gerek yok, çünkü zaman aralığı insana olumsuz düşüncelerini düzeltmek ya da ertelemek için gerekli süreyi sağlıyor.
Öyle görünüyor ki, düşüncenin yaratıcı gücü, içinde bulunduğumuz yüzyılın en büyük keşfi olacak. İnsan olay ve nesneleri düşüncesiyle nasıl yarattığını anlamadığı sürece, sahip olduğu diğer Tanrısal nitelikleri de kavrayamaz. Evrenlerin en akıllı yaratığı olarak dizayn
edilen insanoğlu, serseri bir mayın gibi ortalıkta dolaşsın diye yaratılmamıştır, onun evrenler yaratıp yönetme gibi bir misyonu var.